ugur dundar tarafından yazılmış tüm yazılar

Devletin Toplumundan Toplumun Devletine

Son bir aydır yoğun gündemin arasında kaybolup giden birkaç esaslı değişiklik tasarısı, yeterince tartışılmadı.

Öncelikle “hükümet tarafından vergi denetimi ile ilgili bir koordinasyonun başlaması hedefleniyor” haberleri son derece önemli. İkincisi açıklanan bütçe rakamlarına bakıldığında “bütçe fazlası” açıklayan bir mali yapıyla karşı karşıya olduğumuzu öğrenmiş bulunuyoruz. Avrupa Birliği üyesi birçok ülkenin bütçe sorunları konuşulurken Türkiye bütçesinin fazla veriyor olması, yorumlanmaya muhtaç önemli bir konu. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile ilgili değişiklik hazırlıkları da mühim olduğu halde yeteri kadar tartışılmış sayılmaz.

Yine gürültüye kurban gitmemesi gereken bir diğer konu ise “mali kuralın” yasalaşması… İktisadi Vizyon’un okurları “Bize ne mali kuralın yasalaşmasından?” diyecek türden okurlar olmadığından bu konun da üzerinde durmalıyız. Ne de olsa Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu fon kaynaklarına ucuz erişimin sağlanması bakımından hepimizin hayatını doğrudan etkileyebilecek sonuçların gerçekleşmesi, bu yolla mümkün hale gelebilir.

Bir de meşhur “eksen kayması” tartışmalarının ekonomik boyutlarına değinmek farz oldu tabii ki. Devletin Toplumundan Toplumun Devletine yazısına devam et

Tanı ve Tedavi: İktisadi Davranış Bozuklukları

Hükümetlerden şikâyetçi olduk. Merkez Bankalarını topa tuttuk. Bankaları suçladık. Makro düzeyde sanıkları saptayıp, yargıladık. Bu eleştirilerin önemli bir bölümü doğruydu da. Ama bu arada bakıyorum da, şirketlerden, tüketicinin alışkanlıklarından pek de bahseden olmadı.

Öyle ya konu emlak fiyatlarının artarak şişmesi ise, emlak satın alanların talebi bunda hiç mi etkili olmadı? Atıl kapasitelerden şikâyet ederken alınan yanlış yatırım kararlarını da gözden geçirmek gerekmiyor mu? Çevre kirliliğinden, tarım ürünlerinin fiyat artışından söz ederken, aşırı tüketimin bu sorunlardaki payını sorgulamak zorunlu değil mi?

Özeleştirinin hoşa gitmeyen penceresinden bakıldığında, insanlığın “iktisadi davranış bozuklularını” görmeye çalışmak mümkün. Yıllarca piyasa ekonomisinin, bireysel faydanın azamileştirilmesi; piyasaları düzenleyen “gizli el” fiyat mekanizmasının yararları genel kabul gördü. Bunlarla ilgili kabullerin karşısında olan sınırlı bir kitle giderek marjinalleşti. Tanı ve Tedavi: İktisadi Davranış Bozuklukları yazısına devam et

İlk Çeyrekte Büyüme Çift Haneli Olur

Gelişmeler Türkiye ekonomisinin geçen yılın aynı dönemine göre önemli bir performans artışı göstereceğine işaret ediyor. Bundan sonra sokaktaki adamın gündemi, gazetede göklere doğru yükselen büyüme eğrisini gördüğünde; “Hadi be or’dan ekonomi %12 büyümüş, öyleyse biz niye hissetmiyoruz” demek olacak. Haber bültenlerindeki hava sıcaklığı göstergesinin yanında rüzgar veya nem dolayısıyla görülen “hissedilen hava sıcaklığı” gibi bir büyüme göstergesi düzenlemek gerekiyor.

“Niye hissetmiyorsun biliyor musun emekli amca?” Ekonomi bir çeyrek büyümekle henüz kriz öncesi büyüklüğüne ulaşmadı. İkincisi, senin gelirin sabit gelir olduğu için, gelirdeki değil enflasyondaki büyümeye göre ayarlanıyor.

Köşedeki bakkal soruyor: “Hocam ekonomi düzeliyor diyorlar ama bizde daha tık yok”. Sen de önce veresiye defterindeki alacaklarını tahsil edip, rafındaki malları yerine koyacaksın. ” Borsa yükseldi ama…” diye söze başlayan köfteciye de “Hayırdır, hisselerini halka mı arz edeceksin” diye sormak lazım. İlk Çeyrekte Büyüme Çift Haneli Olur yazısına devam et

Ekonomide Teknik Takip Dönemi: “Mali Kural”

Hükümet tarafından hazırlanan Mali Kural uygulaması Türkiye ekonomisi için devrim niteliğinde bir yenilik olabilir. İlk bakışta karışık gibi görünen bir formülü var ama özetle bütçe açığı ve büyüme arasında matematiksel bir bağlantı kurularak, büyüme oranı %5 esas alınarak, bütçe açığının %1’lik hedef seviyeye yaklaşması öngörülüyor. Büyümenin %5’i aştığı yıllarda biriktirilen fonlar, büyüme %5’in altında kaldığında harcanma imkânına kavuşacak.

Dünyadaki uygulamalara bakıldığında, mali kuralın uygulanması bazen yasal prosedürlere bazen de bağımsız kurullara bırakılmış. Bizde ise Sayıştay, Maliye, DPT gibi kuruluşların birlikte çalışması öngörülüyor: Bütçe açıklarının siyasi yorumlamanın dışında bırakılması bakımından, en azından Merkez Bankası tarafından Hazine’ye avans verilmesinin önlenmesi kadar devrimci bir yaklaşım. Yasal alanda, üst düzey bir düzenleme yapılsaydı, hükümet değişikliklerinde de bir kaygı oluşması önlenebilirdi.

Bütün Dünya kamu açıkları ile uğraşırken, Türkiye ekonomisinin “mali kural” uyarınca sıkılaştırıcı tedbirler almaya niyetlenmesi bile çok önemli. “IMF’nin yokluğunda Türk ekonomisi dağılır” diyenlere de çok uygun bir cevap “mali kural”. Ekonomide Teknik Takip Dönemi: “Mali Kural” yazısına devam et

Dengeli Bir Ekonominin Tarifi Değişiyor

Avrupa’daki borç sorununun yayılma riski Euro’yu derinden sarsıyor. İhracat pazarımızın ilk sırasında yer alan Euro Bölgesi’nin ekonomik durumu Türkiye için çok önemli. İlk olarak bu bölgenin para birimindeki değer kaybı, zaten yeterince değer kazanan TL’nin değerini artırıp, ihracatı baltalıyor. İkincisi, doların değer kazanmasına yol açarak, hammadde ithalatındaki zorunlu harcamanın TL cinsinden değerini artırıyor.

Türkiye’nin ihracat para birimi öncelikle Euro, ithalatta ise Dolar’ın önemli bir ağırlığı var. Dolayısıyla, Türkiye için olabilecek en kötü kur kompozisyonu, Euro’nun değer kaybedip, Dolar’ın değer kazanması olgusunun aynı anda gerçekleşmesidir. Dolar’ın devlet borçlarının kompozisyonundaki ağırlığını ve değer kazanmasının milli gelirin döviz cinsinden hesabındaki moral etkisini dikkate aldığımızda konu bambaşka bir nitelik kazanıyor.

Bu tablodan hareketle, Türkiye ekonomisinin yönetiminde bazı kritik anlayış değişikliklerinin değerlendirilmesi gereği ortaya çıkıyor. Belli ki bundan sonra, kamu maliyesinin durumu -özellikle borçlanma değerleri- dünya ekonomisi bakımından yeniden gözde bir değerlendirme aracı olacak. Dengeli Bir Ekonominin Tarifi Değişiyor yazısına devam et

Bedelli askerlik veya n’olcak bu Yunanistan’ın hali?

Bedelli askerlik ile ilgili tartışmalar ile Yunanistan’ın içine düştüğü mali açmaz bir araya gelince, ister-istemez savunma bütçelerinin Yunanistan ekonomisi üzerindeki yükü konuşulmaya başlandı. Türkiye’de bu konunun ilgi görmesinin bir başka nedeni de; askerle ilgili görüş beyan edenler için yeni bir kaynağın gündeme gelmesiydi. Zira Türk insanının ilk siyasi konuşma egzersizleri-klişeleri arasında yer alan cümlelerin içinde, “şehrin en güzel yerleri askeriyenin” ya da “askerin sofrasında bir tek kuş sütü eksik” benzeri muhabbetler ayrı bir yer tutar. Benzer şekilde, “asker olmasa buraları çoktan beton yığınına dönerdi” yahut “sus oğlum paşa konuşuyor” dendiği zaman, teknik bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma imkânı veren bir konudur askerlik işleri Türkiye’de. Galiba Yunanistan’da da öyle… Bedelli askerlik veya n’olcak bu Yunanistan’ın hali? yazısına devam et

Beklentiler ve Gerçekler

Ekonomi alanında son aylarda meydana gelen gelişmelerin tüketiciyi etkilediği anlaşılıyor. Aynı şekilde reel kesimin üretim konusunda beklentilerini hızlı bir gözden geçirmeye tabi tuttuğu da bir başka gerçek. Fakat beklentilerle gerçekler arasındaki fark gereğinden fazla açıldığında, bazı uyarılara kulak asmanın zamanı gelmiş oluyor. Geçtiğimiz 18 aylık dönemde hızlı bir değişim yaşayan ekonomik göstergelerin yorumlanması konusundaki sorunları gidermeye katkı sağlamak için 2008 yılının Eylül ayı ile bugünü karşılaştırmakta yarar görüyorum.

Böyle bir karşılaştırma bize gösteriyor ki; maalesef krizden önceki ekonomik performansı henüz yakalayabilmiş değiliz. Özellikle işsizlik konusundaki direnç çok güçlü… Milli gelirdeki küçülmeye paralel olarak sanayi üretimi hala 2008 yılının gerisinde. Keza kapasitedeki boşluklar devam ediyor. Mevcut göstergelerin yorumlanmasında, tüketiciyi ve üreticiyi yanıltan konu, istatistiklerin kıyaslandığı dönemin doğru zaman dilimi olmadığı. Daha doğru değerlendirme için, baz dönemini sıfır noktası oluşturabilecek bir devreye çekince, gerçekler daha net görülebiliyor. Beklentiler ve Gerçekler yazısına devam et

Şimdi Yolsuzluk Zamanı…

Küresel ekonomik krizin, uluslararası denetim örgütlerinin yeterli uyarıda bulunmaması ile su yüzüne çıktığını biliyoruz. Banka ve benzeri kredi yaratan kurumların kredi risklerini doğru değerlendirip, kamuoyunu aydınlatma işlevlerini yeterince yerine getirmeyen birçok kuruluş, krizden sorumlu tutuluyor. Bağımsız denetim kuruluşlarının daha önce de -münferit olsa da- yatırımcıları zarara uğratmaktan sorumlu tutuldukları olaylar hatırımızda olmalı.

“Bugün yolsuzluk olaylarının boyutları veya yolsuzluktan anlaşılan nedir?” sorusunun cevabı konusunda geniş bir mutabakat var. Bir kere, özellikle Türkiye gibi kamu kesiminin ekonomik ölçek olarak yaygın olduğu ülkelerde, yolsuzluğun -alışılageldiği şekilde- devlet üzerinden tanımlanması alışkanlığı değişmeli.

Aslında değişti de.

Uluslararası tarafsız örgütlerin yaptığı araştırmalar ve yayınladıkları raporlar, yolsuzluğun özel sektörde de yoğun şeklide gündemde olduğunu gösteriyor. Nitekim bilhassa kriz döneminde iç denetim ve maliyet kontrolü faaliyetleri arttıkça daha çok olay gün yüzüne çıkmaya başladı. Şimdi Yolsuzluk Zamanı… yazısına devam et

“Plan değil Pilav lazım!”

Anayasa reformu tartışmaları yoğunlaştı. İktidar, muhalefet, işadamı örgütleri vs. çevrelerde gündemin ilk maddesi anayasada yapılacak değişiklikler. Konunun doğrudan tarafı konumundaki yurttaşların olup biten hakkında gerçekten ne düşündüğünü ise kestirmek kolay değil. Galiba çoğu kişinin kaçınılmaz gördüğü muhtemel bir referandum dışında bunu öğrenmek mümkün olmayacak.

Hükümet, doğal olarak, yeni anayasa taslağı çalışmalarına geniş mesai ayırdı. Bu arada kimsenin, “çekirdek enflasyon yükselme eğilimine girmiş”, “sanayi üretimi artmış” sözleri ile oyalanacak zamanı olmadı. Bütün bunlar benim aklıma 9. Cumhurbaşkanı Demirel’in “plan değil pilav lazım” sözlerini getiriyor.

Bana kalırsa, Sayın Demirel’in karikatürize ettiği şekliyle olmasa bile, krizin etkileri yeterince giderilmeden Anayasa tartışmalarının gündemde ilk sırayı alması, “pilav”ın unutulan önemine vurgu yapmayı gerektiriyor. “Plan değil Pilav lazım!” yazısına devam et