Etiket arşivi: faiz

(V)aiz Oranı ya da Faizi Doğru Anlamak

Faiz haddinin yüksek ya da yeterince yüksek olmadığı ile ilgili tartışmaların ardı arkası kesilmiyor. Faiz oranı yükseldikçe “vaiz oranı” da artıyor denebilir. Bağlamından kopuk olarak tartışıldığında bir oran gibi görünen faizin yeterince düşükken makul karşılandığını, ancak yüksek bulunduğunda zararlı olduğunu düşünenlerin sayısı az değil. Bense artık tartışmaların oran üzerinden değil bizatihi faizin kendisi üzerinden yürütülmesi gerektiğini düşünenlerdenim.

Kitabın ortasından konuşmayı denersek, faizin düpedüz kapitalist ekonomik modelin ayrılmaz bir parçası olduğunu kabulle başlamalı; serbest piyasacılık ile kapitalizmin bu bakımdan aynı anlama gelmediğini de not düşmeliyiz.

(V)aiz Oranı ya da Faizi Doğru Anlamak yazısına devam et

Faizin Lobisi-Hobisi-Fobisi

Türkiye ekonomisinde faiz tartışması 2013 yılından bugüne bazen bir soluk arası verilse de yoğun şekilde devam ediyor. Başbakan Binali Yıldırım‘ın bankacılara ‘son uyarı’ mahiyetinde olduğunu ifade ettiği konuşması konuyu başka bir boyutu ile yine gündeme getirdi. Bankacılara sert ifadelerle ‘reel sektörün sesine kulak vermeleri’, ‘tefecilik yapmamaları’ kamuoyu huzurunda tebliğ edilmiş oldu. Başbakan, aksi halde elbette bir kamulaştırmadan değil ekonomi yönetiminin sahip olduğu enstrümanların kullanılacağından söz ettiğini de ekledi.

Faiz haddi neden yükseliyor?

Hükümetin yılbaşından bugüne ekonomiyi canlandırmak için yaptığı hamleler sonuçlarını gösteriyor. Vergi ve sosyal güvenlik teşvikleri, istihdam kampanyası, Kredi Garanti Fonu aracılığıyla binlerce şirketin kredilendirilmesi, TL’ye dönüş kampanyası, kamu alacaklarının yapılandırılmasında süre uzatımı gibi tedbirler bir bütün olarak özellikle referandum öncesine dek sonuç verdi. Büyüme rakamlarında da beklenen hareketin sağlandığı anlaşılıyor. Ancak, son yayınlanan ekonomik güven endeksindeki aşınma ‘can suyu’nun en azından tüketici düzeyinde devam etmekliğini öngörüyor. Faizin Lobisi-Hobisi-Fobisi yazısına devam et

Reel Kesimin Ekonomiye Güveni Artıyor

Merkez Bankasının her ay tekrarladığı güvenilir bir anket olan İktisadi Yönelim Anketi 22 Şubat 2017’de yayınlandı. Medyada yeterince üzerinde durulmadığını düşündüğüm ankete ilişkin bazı noktaların altını çizmek yararlı olabilir.

2000’den fazla kuruluşun katıldığı anketin sonucunda Reel Kesim Güven Endeksinin 97’den 105 düzeyine sıçradığını gördüğümde şaşırmıştım. Ayrıntılara indiğinizde görüyorsunuz ki “beklentiler” ve ihracatla ilgili konular söz konusu sıçramayı olanaklı kılmış.

Özellikle üretim hacmi, ihracata ilişkin sipariş seviyesi ve genel gidişata ilişkin faktörler endeksin yükselişine döviz kurundaki sıçramanın da etkide bulunduğunu gösteriyor. Döviz kuru yükselince ihraç pazarlarında sağlanan rekabet üstünlüğü somutlaşmış, siparişe dönüşmüş durumda.

Şimdi, kurun gevşemesiyle iç piyasada bozulmaya yüz tutan fiyatlama davranışının terbiye edilmesi gerekiyor.

Anketin ‘genel gidişat’ bölümü, ankete yanıt verenlerin kendi sektörlerine ilişkin moral değerlerinde önemli bir iyileşmeyi ortaya koyuyor. Yine de iyi sonuçlar bizi rehavete sürüklemesin, endeksin bugünkü değeri halen 15 Temmuz öncesinde… Bu motivasyonu sürdürüp istihdam ve enflasyon konusunda ciddi tedbirler almaya devam edilmeli.

Referanduma kadar geçecek iki ayda FED’in faiz artışına ilişkin radikal bir kararı olmaz ise ekonomi bahar ve yaz aylarına moralli girecektir. Öyleyse dövizdeki gevşeme devam ederken mümkün olduğunca yol almakta yarar var. Fiyat ve ücretlerde kamu kesiminin en az döviz kurunda olduğu kadar ciddi kampanya yürütmesi gerekebilir.

“İş var ama para yok!”

recession-2[1]Amerikan Merkez Bankası (FED), sonunda faiz artırımı sürecini başlattı. Üç yıldır anons edilen faiz artırımının ilk sonucu, Türkiye gibi ülkelere yönelik döviz girişinin yavaşlayacak olması… Gelişmekte olan ülkelerle birlikte Türkiye ekonomisinin de içinde bulunduğu ekonomik iklimin ikinci bir belirleyici unsuru da petrol fiyatlarındaki düşüştür. Siyasi gelişmeleri bir kenara bırakırsak, 2016 yılı hesaplarının bu iki değişkene göre yapılması gerekiyor.

Bugünlerde sıklıkla duyduğumuz ifade şu: “iş var ama piyasada para yok”. Çünkü yurtdışından gelen mali kaynakların azalacağı iyiden iyiye ortaya çıktı. İhracat artışına ve dış ticaret açığındaki daralmaya karşın finans sektörünün imkânları erozyona uğruyor. Önümüzdeki süreçte turizm kaynaklı döviz girdisinde de benzer gelişmeyi gözlemlemek muhtemel.

Finansal daralma elbette reel kesimin yatırım kararlarını negatif yönde etkileyecektir. Bu noktada döviz ihtiyacındaki gerileme ile döviz girişindeki gerilemenin rekabetinde kazananı/kaybedeni anlamanın yolunun döviz kurunu takip etmekten geçtiğini unutmamak gerek. “İş var ama para yok!” yazısına devam et

Dengeli Bir Ekonominin Tarifi Değişiyor

Avrupa’daki borç sorununun yayılma riski Euro’yu derinden sarsıyor. İhracat pazarımızın ilk sırasında yer alan Euro Bölgesi’nin ekonomik durumu Türkiye için çok önemli. İlk olarak bu bölgenin para birimindeki değer kaybı, zaten yeterince değer kazanan TL’nin değerini artırıp, ihracatı baltalıyor. İkincisi, doların değer kazanmasına yol açarak, hammadde ithalatındaki zorunlu harcamanın TL cinsinden değerini artırıyor.

Türkiye’nin ihracat para birimi öncelikle Euro, ithalatta ise Dolar’ın önemli bir ağırlığı var. Dolayısıyla, Türkiye için olabilecek en kötü kur kompozisyonu, Euro’nun değer kaybedip, Dolar’ın değer kazanması olgusunun aynı anda gerçekleşmesidir. Dolar’ın devlet borçlarının kompozisyonundaki ağırlığını ve değer kazanmasının milli gelirin döviz cinsinden hesabındaki moral etkisini dikkate aldığımızda konu bambaşka bir nitelik kazanıyor.

Bu tablodan hareketle, Türkiye ekonomisinin yönetiminde bazı kritik anlayış değişikliklerinin değerlendirilmesi gereği ortaya çıkıyor. Belli ki bundan sonra, kamu maliyesinin durumu -özellikle borçlanma değerleri- dünya ekonomisi bakımından yeniden gözde bir değerlendirme aracı olacak. Dengeli Bir Ekonominin Tarifi Değişiyor yazısına devam et

Borsa yükseliyor mu yoksa ısınıyor mu?

bigstockphoto_stock_market_crash_46302[1]Ekonominin %10’dan fazla küçüldüğü bir dönemde borsa endeksinin iki kattan fazla artması tartışmaları beraberinde getirdi. Borsa ile ilgili güncel yorumlara bakılırsa birkaç görünür neden yok sayılmaz. Ama aslında küçük yatırımcının mağdur olması için gerekli tüm şartların oluştuğu bu dönemde, borsa gerçekten yükseldi mi yoksa şişti mi bunu tartışmak gerekir. Ne de olsa bizde borsa ancak 1980’li yılların ikinci yarısında faaliyete geçebildiği için, sadece endeks değeriyle İMKB’yi tartışmak hatanın en büyüğü olur.

Borsanın, şirketlerin halka açılmasına imkan sağlayarak “sermayenin demokratikleşmesi” işlevini sağladığı Batı iktisat tarihi açısından bilinen bir gerçek. Çünkü sanayileşmenin ilk dönemlerinde gelişen pazarlara büyük yatırımlarla ulaşmak isteyen sanayiciler, borsayı, şirketlerini halka açarak finansman sağlama amacıyla kullanmışlardır. Bu sayede küçük yatırımcı firmaların artan karlılıklarından nemalanmış, aynı zamanda firmalarının yatırımlarını da finanse etmişlerdir. Borsa yükseliyor mu yoksa ısınıyor mu? yazısına devam et

2009 için Beklentiler…

2008 yılı ekonomik ve siyasal alanda değişimin başlangıcı oldu. Ekonomik sistemin önünde duran ertelenmiş sorunlar sahnedeki yerini aldı. Bedellerin bir bölümü ödendi. 2009’da da hesabın geriye kalanı görülecek. Türkiye’ye özgü önemli birkaç beklentiyi sıralamak için de kahin olmaya gerek yok. 2009 için Beklentiler… yazısına devam et