2009 için Beklentiler…

2008 yılı ekonomik ve siyasal alanda değişimin başlangıcı oldu. Ekonomik sistemin önünde duran ertelenmiş sorunlar sahnedeki yerini aldı. Bedellerin bir bölümü ödendi. 2009’da da hesabın geriye kalanı görülecek. Türkiye’ye özgü önemli birkaç beklentiyi sıralamak için de kahin olmaya gerek yok.

Yerel seçimler

Türkiye’de yerel seçimlerin önemi giderek artıyor. Belediyelere aktarılan kaynaklar büyüyor. Belediyeler, klasik hizmetlerin yanı sıra beldelerin geniş çaplı kalkınma sorunlarını çözmeye aday bir profile bürünüyor; kaynak genişlemesine paralel olarak insan kaynaklarını geliştiriyorlar. Bu nedenle, Mart ayında yapılacak mahalli seçimlerin ekonomik değişkenler üzerindeki etkisini artıracağını düşünüyorum: Seçim atmosferinin harcamaları artırması dışında, seçimlerin ekonomik planlama ezberi üzerinde önemli etkilerde bulunması açısından. Ve tabii yerel yönetici ve yerel yönetim bürokrasilerinin güçlenmek zorunda olduğu bir döneme girildiği için.

develop-ok[1]Yerel kalkınma çalışmalarının, dünyadakine paralel olarak bizde de güçlendiği, bu alanda mahalli idarelerin kullanabileceği kaynakların arttığı gözlemleniyor.  Kaliteli stratejik planlama, kaliteli insan kaynakları, ihtiyaç duyulan iç ve dış kontrol sistemleriyle birlikte organize edilirse, önümüzdeki yıl ve yıllar, kaynak ve karar mercii itibariyle gözü Ankara’da olan bir belediyeciliği gündemden alaşağı edebilir.

IMF ile stand-by…

Bütçe görüşmelerine gözünüz takılmıştır. Daha anlaşma imzalanmadan ödeneklerin bir kısmını kırptırıveren IMF ile yeni bir imzanın eşiğindeyiz. İster ihtiyati olsun ister olmasın, ekonominin durgun olduğu bir dönemde IMF ile anlaşmak demek, yapılması gerekenin tersini yapmak demektir. Piyasa daha çok harcanabilir gelire sahip tüketicilere ihtiyaç duyarken, vergilerde herhangi bir indirime gidilmemesi ya da artırım, harcamalarda da kesinti demektir. Tüketici güveninin, imalat sanayinin yerlerde süründüğü bir dönemde, tüketiciye de, imalatçıya da, “kamu kesiminden bir rahatlama sinyali alamayacaksınız” demektir.

Ortadoğu’da karışıklık devam ediyor…

Geçtiğimiz günlerde İsrail’in Gazze’ye saldırısı ile başlayan süreç devam edeceğe benziyor. Ortadoğu’da gerginlik, hele de iki farklı dine mensup kesimler arasında arttığı zaman, savaşın içindeki aktör sayısı artacağı için, petrol fiyatlarının bugünkü seviyelerinin koruması mümkün olmayabilir. Dünya tüketimindeki keskin düşüş, petrol üzerinde aşağı yönlü bir hareket sağladıysa, harcamalardaki beklentilerin düzelme sinyali, savaşla birlikte petrol fiyatlarını yeniden yükselmeye zorlar. 

Düşük faiz – yüksek kur denklemi içeride çalışır mı?

Neredeyse tüm ülkeler faiz indirimlerine devam ederken, Merkez Bankası’nın da bu kervana katılması bekleniyordu. Beklendiği gibi de oldu. Türkiye cari açığını dış finansmanla kapattığı için, yüksek faizle Türkiye’ye gelen fonlara ihtiyaç duyuyordu. Krizle birlikte cari açığın azalmaya başlaması dış finansmana bağlılığı bu bakımdan azalttı. Bu noktada problem, piyasanın faiz haddine duyarlılığının azalması olabilir. Literatürde “likidite tuzağı” adı verilen sorun, sanıyorum tüketici için geçerlilik kazandı. İhracatı destekleyebilecek kur seviyesi ise IMF ile imzalanacak anlaşma sonrasında, seviyesini koruyamayabilir.

Ekonomi yönetiminin ezberleri bozan kriz karşısında, bilinen yöntemlerle mücadele etmeye çalışması doğru değil. 2009 için, her zaman belirttiğimiz gibi, hızlı öngören, hızlı tedbir ve çabuk sonuç alan, Türkiye’nin kendine özgü şartlarını dikkate alan planlamalar yapılması gerekiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir