Etiket arşivi: Almanya

Lider kalitesi ve Likidite

Son yıllarda Batı demokrasisinin başat aktörlerinin siyasi yönetici seviyesinde bir erozyon yaşandığı ortada. ABD’de Trump, Birleşik Krallık’ta Johnson, Fransa’da Macron derken AB’deki yönetim krizleri de hesaba katılırsa siyasi iradesinde kalite sorunu yaşayan ekonomilerin Dünya gayri safi hasılasının %50’sini geçtiği söylenebilir.

II. Dünya Savaşı öncesinde de benzer bir sorun olduğunu hatırlayalım.

Musollini, Hitler, Stalin ve Franco’nun aynı anda önemli ekonomilerin siyasi temsilinde bulunduğu dönemin ardından yaşanan savaşı, bir kenara yazalım.

2008’deki Küresel Kriz’in çözüm şekli ile 1929’daki Büyük Buhranı çözüm şekli arasındaki benzerlikleri not edelim.

Covid-19 sonrasında ortaya çıkan ek sorunları mevcut denkleme ekleyelim.

Dönemlerin teknolojik imkanları ve rejim farklılıkları bir yana iki sorunlu dönemde de sorunların  tüketim artışının desteklenerek hatta 2. Dünya Savaşı’nda işin kolayına kaçıp “zorunlu toplu tüketim” sayesinde çözülmeye çalışıldığı anlaşılıyor.

Ekonomideki talep açığı ile Batı Demokrasilerinin popülist çözüm yöntemleri arasında bir korelasyon olduğu varsayılırsa aynı korelasyonun lider kalitesi ile de bulunduğu varsayımı yanlış olmayacaktır.

Popülist çözüme yatkın bir liderlik yönetim kalitesinde ek bir devalüasyona yol açtığında yönetimlerin diğer politik sorunlara yaklaşımı da değişip krize yol açıyor.

Yönetim kalitesinin düşmesi sadece para arzını, borçlanma araçlarındaki çeşitliliği değil ‘düşman’ sayısını da artırıyor gibi görünebilir.

Ağır ekonomik bunalımlara geçici likidite numaralarıyla cevap verip iktidarda kalmayı beceren liderler sorunlar ağırlaştıkça imkan bulurlarsa otoriteryanizmin kapısını da çalıyorlar. Sermaye kontrolleri, vergi artışları, ideolojik ayrımın eleştirilmesi ve cezalandırılması gibi…

Bir kısmı sanal bile olsa yönetimler, göçmenler, sağlık ve çevre sorunları gibi pek çok konuda ‘öteki’ni suçlayan yollara sapmayı tercih ediyorlar. Herkes aynı anda lider kalitesini devalüe ettiğinde tıpkı kur politikasındaki gibi değer yitimi artık rekabet avantajı sağlamaz olup daha düşük kaliteli lidere gereksinim duyulur hâle geliniyor.

Krizler Dünya Liderliğinin Coğrafi Merkezini Değiştiriyor

Başlangıçtaki varsayımımızı aynı örnekle devam ettirelim.

II. Dünya Savaşı öncesinde 1936’ya dek süren teşhis ve tedavi sorunu Keynezyen iktisadın çözüm önerisi ile billurlaşınca, dönemin teknik olanakları gereği tüketicilere bugünkü gibi tek tek ödeme gücü zerk etmek güç olduğundan, kamu harcama politikalarına ağırlık verme önerisi yanlış anlaşılıp(!) kriz bir Dünya Savaşı ile sonuçlandı demiştik.

Savaş sonrası ekonominin merkezi ABD’ye kaydığında, ABD ekonomisinin gücü savaş öncesi çeşitlendirdiği endüstrisi ile tüketim gücüne sahip geniş nüfusuydu. Bugünün krizinde ekonominin ve politikanın merkezi gücünü yine aynı benzerlikle Çin ve Rusya gibi geniş nüfus yapısı ile endüstriyel gücü bir araya getiren ‘reel’ ekonomik güçler temsil edebilecek seviyeye gelmiştir.

Hammadde üretimini de kapsayan bu üçlünün Asyatik vurgusunu birer  ‘demokratik’ devlet olarak Türkiye ve Almanya dengeleyebilir.

Kriz sonrası dönemin olası iktisadi-siyasi liderlik potansiyellerine bir başka yazıda değinebiliriz.

Savaş ve Barış

Woody Allen’ın Tolstoy‘a ait Savaş ve Barış romanı üzerinden yaptığı hızlı okuma şakası herkesin malumudur: ‘Hızlı okuma kurslarına katıldım. Ardından Savaş ve Barış’ı okudum. Olay Rusya’da geçiyor’.   

Jeopolitik sorunların karmaşık hâle gelmesi popüler kültür mecralarını dahi yakın bir vadede ‘3.Dünya Savaşı‘nın başlayacağına ikna etmiş görünüyor.

Kanıksandıkça bayağılaşan ‘analizler’in ortak yanı tarihsel tecrübelerden yeterince yararlanmamaları olabilir. Yoksa, evet, ufukta bir savaş görünüyor olabilir. Daha doğrusu ‘bu denli biriken çelişki, çözümsüz kaldığı düşünülen gerilim ancak bir savaş yoluyla giderilebilir’ diye düşünmek yanlış olmayacaktır.

Fakat atlanmaması gereken bir konu daha var: Olası bir 3. Dünya Savaşı‘ndan sonra bir daha büyük bir savaşın yaşanamayabileceğini, uygarlığın biriktirdiği risk, çelişki ve silah stoğunun yeniden denge kurmaya değil kendini yok etmeye yetecek kadar aşırılık taşıdığını da hesaba katmak gerekir.

Tarih, savaşa son veren savaşlardan çok barışa son veren barışlarla doludur. 

Merkantilizm hatıratı

Ticaret savaşları ile başlayan gerginliğin savunma doktrinlerinde değişikliğe yol açması muhtemeldi. Belki de savunma politikalarındaki değişiklik ticaret savaşları ile birlikte kurgulanmıştı. ‘Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıktı?’  demek yerine merkantilist iktisat geleneğinin geçmişte yol açtığı sorunlara göz gezdirmekte yarar görülebilir.

Merkantilizm‘in bugünkü soruna özgülenerek yorumlanması halinde, ‘dış ticaret fazlası’ sağlamaya yönelik iktisat politikalarının başat ülke ekonomilerine yön vermesinin, ticaret yolunun Atlantik üzerinde yoğunlaşması ile başladığı hatırlanacaktır. Savaş ve Barış yazısına devam et

Politika Bienal’i mi takip ediyor: ‘İyi Bir Komşu’

15. İstanbul Bieaneli’nin teması ‘İyi Bir Komşu sanat aracılığıyla insanları ‘komşuluk’ ve ‘iyi komşuluk‘ üzerine düşündürmeyi amaçlıyor. Ama Türkiye gibi bir ülke söz konusu ise iyi ‘bir’ komşu yetmez. İyi ‘birkaç’ komşuya ihtiyaç duyulur.
Bienal’de iyi bir komşu fikri elbette tek bir sanat dalı tarafından işlenmiyor. Resim, müzik, enstelasyon, video, fotoğraf gibi pek çok dal söz konusu temanın etrafında zihinsel bir örgü yaratmaya çalışıyor. İyi birkaç komşunun tek bir alanda, Batı karşıtlığında bir ortalamaya sahip olması da yetmez; başka ortaklıklar, ekonomiden sanata, milli değerlerden manevi değerlere, finans, yönetim üslubu gibi pek çok alanda bir ortak yaşam anlayışı gerekiyor ki yeni paktlar üzerine bir dış siyaset takip edilebilsin. İç siyaset de yeni dengeye uyum sağlasın.    

Eksi % 13,8

2009 yılının ilk üç ayında, Türkiye ekonomisinin %13,8 oranında küçüldüğü açıklandı. Krizin merkezindeki bir çok ülkeye göre çok yüksek bulunan bu oran, maalesef ekonomi literatürümüze tarihi resesyonlardan biri olarak geçecek boyutlarda. İlk çeyrek için geçerli olan bu oranın devam etmesini beklemiyoruz ama, neden bu noktaya geldiğimiz düşünüldüğünde kayda değer birkaç bulguyu not etmek gerekiyor. Eksi % 13,8 yazısına devam et