Etiket arşivi: merkez bankası

Merkez, faturalı hattan kontörlüye geçti

Merkez Bankası hafta içi faiz oranını 625 baz puan (%6,25) birden yükseltti. Beklentilerin oldukça üzerinde bir artırımla faiz haddi %24’e ulaşmış oldu.

Geriye doğru bir yıllık enflasyon oranının üzerinde bir faiz oranı belirlenmesi, Türkiye ekonomisinin fiyatlama risklerini düşürmek amacıyla ‘önden yüklemeli’ artış olarak tanımlanıyor. Bugüne dek ağırlıkla post-travmatik dönemde yani maliyetler oluştuktan sonra tedavi amaçlı artırılan faiz, bu defa oluşan baskının ötesinde ve öngörüler kapsamında artırılmış oldu. 

Söz konusu Para Politikası Kararı’nın duyuru metninde ‘dış talep koşullarındaki iyileşmeye karşın iç talepteki zayıf seyrin devam ettiği ancak fiyatlama davranışındaki bozulmanın bir risk olarak varlığını sürdürdüğü’nden dem vuruluyor. Politika faizinin yüksek belirlenmesinde Eylül ve Ekim enflasyon rakamlarının yüksek oranda gerçekleşeceği beklentisinden hareketle, Aralıktaki toplantıya kadar ön alınmış olunuyor. Ayrıca 20 Eylül’de açıklanacak Orta Vadeli Plan’a (OVP) kadarki sürenin kazanılmış olmak istenmesi diğer bir faktör olabilir.  

Faiz kararının ardından, aynı gün 10 yıllık tahvil faizlerinde düşüş yaşandı. Keza, Türkiye’nin risk primi (CDS) düştü, borçlanma maliyeti azalmış oldu. Dövizde sert bir değer kaybı görüldü.

Bu noktadan sonra önemli olan, kurdaki seviyeden çok oynaklığın önlenmesidir. Reel sektör için olduğu kadar para ve sermaye piyasaları için de volatilite başlı başına bir sorun… İçeride talebi baskılayan asıl unsur da bu oynaklık olsa gerek.

Bugünlerde sıklıkla bahsedilen stokçuluk eğilimlerinin ve keyfi görünen kurdan bağımsız yüksek fiyat artışlarının önlenmesi için kurun yüksek de olsa belirli bir seviyede tutunabilmesi sağlanmalıydı. Mevcut faiz oranı ile jeopolitik koşullarda ortaya çıkabilecek sürprizler dahi (elbette bu sürprizin derecesine göre) dengelenebilir görünüyor. 

Yabancı sermaye girişinin sağlanabileceği bir ortam yeniden canlandı. %24’lük bir politika faizi nispeten istikrarlı bir kurla döviz girişini teşvik edecektir. Bu denli yüksek bir faiz artırımının yabancı sermayeye Merkez Bankası’nın bağımsızlığı açısından bir mesaj vermiş olduğunu da es geçmemeli.  Merkez, faturalı hattan kontörlüye geçti yazısına devam et

Ekonomide Metafor Yağmuru

Merkez Bankası enflasyon hedefini %13’lere çıkarınca yine bir ‘ısınma’ benzetmesi gündeme girdi. Enflasyon Raporu‘ndan anlaşılan Türkiye’yle ilgili risk algısı (CDS-Risk Primi) arttıkça portföy hareketlerinin zayıflaması, fon teminini güçleştiriyor. Kurdaki artışın fiyatlar üzerindeki geçişkenliği de beklendiği gibi enflasyonu hareketlendirmiş bulunuyor.

Özellikle üretici fiyatlarındaki artış ve uluslararası piyasalardaki ticaret savaşının etkileri bir araya gelince fiyat istikrarının devamlılığı giderek zorlaşıyor. Kamu maliyesi, seçim öncesindeki rahatlığı ile sıkı para politikasının enflasyonla mücadele olanaklarını kısıtladı. Keza, özel tüketimin seviyesi fiyat artışlarının kontrolüne yardımcı olmuş görünmüyor. Seçim öncesinde kontrol edilen doğalgaz, tütün mamulleri, akaryakıt gibi ‘yönetilen fiyatlar’ın aynı seviyede kalmasında ise zorlanılıyor.

Metafora gelince…

Türkiye ekonomisinin büyüme trendi ne zaman potansiyel büyüme oranının üzerine çıksa ‘ekonominin aşırı ısındığı’ ile başlayıp genellikle ulaşım araçları ile ilgili örneklerle zenginleşen bir metafor yağmuru (meteor değil) medyayı süsler. ‘Motorun su kaynattığı’, ‘tünelin ucunun göründüğü’, ‘frenlerin tutmadığı’ söylenir-yazılır. Edebiyatta temsil ve remizlerin kullanılması konusunda bütün Doğu uygarlıkları gibi zengin bir birikime sahip olmamız bir yana iktisatçıların anladıklarını anlatma konusundaki çabalarını siyaseten de kolaylaştıran bir yoldur ‘metafor’.

Doları ‘ateş’, enflasyonu ‘ejderha’, rahatlama beklentisini ‘tünelin ucundaki ışık’ olarak gören alışılmış formların yanında Dünya Kupası sonrası kullanışlı olabilecek bir başka ‘temsil’ futbol olabilir.

Ekonomide Metafor Yağmuru yazısına devam et

Dövizde Atak…

Gelişmiş ekonomilerde faiz artışı, petrol fiyatlarındaki artış, Euro bölgesindeki büyüme, Dünya ekonomisindeki toparlanma, derecelendirme kuruluşlarından Türkiye ekonomisi hakkında yapılan olumsuz açıklamalar… Bunların hepsi ayrı ayrı döviz değerini ve talebini artıran başlıklar.  

Yılın başından bugüne gittikçe netleşen küresel büyüme trendi, gelişmiş ekonomilerdeki faiz oranlarını artırdı. Faiz hadleri artmaya da devam edecek gibi görünüyor. Gelişmiş ülke ekonomileri toparlandıkça da Türkiye gibi dış açıkları nedeniyle fon ihtiyacı süregelen ülkelerin ayrışması devam ediyor.  

Türkiye’nin ayrışmasındaki anomalide başat faktör, erken seçim kararı alındıktan sonra derecelendirme kuruluşlarından yapılan açıklama… S&P‘un beyanı, kredi notunun düşürüldüğünü duyurmaktan başka not indiriminin devam da edeceği bilgisini içeriyordu. 

Hükûmet ilk atak sonrasında bir toplantı yaparak gerilimi düşürmüştü fakat tansiyonun iyice yükseldiği bu hafta başından itibaren Merkez Bankasının daha erken refleks göstermesi gerekebilirdi. Neyse ki; Merkez‘in 300 baz puanlık faiz artışı, Amerikan Dolarındaki tırmanışı durdurdu. Hemen ardından döviz ihale takvimi ile ilgili değişiklik duyurularak piyasaya rahatlatıcı bir mesaj daha verilmiş oldu. Bugün de reeskont kredilerinin geri ödenmesinde kur sabitlendi  Dövizde Atak… yazısına devam et

15 Temmuz’un Ekonomik Maliyeti

Birinci yılını dolduran FETÖ’cü darbe girişiminin ekonomik etkileri yeterince tartışılmadı. Sayısı yüzlerle ifade edilen şehitlerin ve gazilerin acısı, görevden alınanlar, yargılamalar doğal olarak daha ön planda idi. Geldiğimiz noktada bütünlüklü bir analiz için yaşatılan sosyal yıkımın farklı cephelerine ve özellikle ekonomik veçhesine de odaklanmakta yarar var.

Önceki yazımızdan devralarak devam edersek, 15 Temmuz’da darbecilerin hedeflediği toplumsal ve siyasal etkiyi yaratamadıkları gibi umdukları ekonomik etkiyi de meydana getiremedikleri anlaşılıyor. Geçtiğimiz bir yılın ekonomisinin kabaca değerlendirmesi bile darbe teşebbüsü ile ekonomik aktivite arasında ancak sınırlı bağlantılar bulunduğunu ortaya koyuyor.

Hesabı neye göre yapmalıyız?

İlk akla gelen milli gelir olmalı.

Gayrisafi Yurtiçi Hâsıla ve Temel Harcama Kalemlerindeki Yıllık Değişim (%)

 

GSYİH

Hanehalkı Tüketimi Kamu Tüketimi Yatırımlar İhracat

İthalat

2016/1 4,5 0,9 10,5 6,6 1,4 2,7
2016/2 5,3 4,1 14,4 3,8 -1,9 7,2
2016/3 -1,3 -1,7 5,6 0,5 -9,3 2,1
2016/4 3,5 5,7 0,8 2,0 2,3 3,3
2017/1 5,0 5,1 9,4 2,2 10,6 0,8

Kaynak: TÜİK’ten aktaran Capital Dergisi Temmuz 2017 sayısı

Yukarıdaki tabloya göre 2017 yılının ilk iki çeyreği yılsonu itibariyle %4,5-%5 aralığında büyüme potansiyeline sahip görünüyor. Diğer şartların sabit olduğu varsayımıyla Türkiye ekonomisi darbe girişimi olmaksızın 2016 yılında %4,5 büyüyebilmiş olsa idi fiili büyüme oranı olan %2,9’a göre %1,6 daha fazla bir ekonomik aktiviteye kavuşacaktı.

2016 yılının olası büyüme rakamlarının uygulanacağı milli gelirin 2015 milli geliri olması gerektiğine göre aradaki fark 37 Milyar Lira olarak gerçekleşiyor ki bunun Dolar karşılığı 10 Milyar Dolar’ın biraz üzerinde. (Hesaplamalar yapılırken 30.12.2016 Dolar Kuru olan 3,5192 TL esas alınmıştır.)

Aynı hesaplama şeklini farklı opsiyonlarla yapan Ak Parti Ekonomi İşleri Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz’a göre zarar 17 Milyar Dolar ve/veya yaklaşık 60 Milyar TL.

Milli Gelir Hesabı Yeterli Değilse

15 Temmuz sonrası dövizdeki dalgalanma fiyatlar ve istihdam üzerinde olumsuz etkide bulundu. 15 Temmuz 2016’da 2,88 TL olan döviz kuru, yılsonunda %21 artışla 3,51TL seviyesine ulaştı. 17 Temmuz 2017 tarihinde de 3,53 TL düzeyini korudu.

TÜFE Haziran 2016 sonu itibariyle %7,64’den 2017 yılının aynı ayında 10,90’a, Yurtiçi ÜFE 2016 Haziran’ındaki %3,41’lik seviyesinden %14,87’ye sıçradı.

Merkez Bankası Ortalama Fonlama Faizi 13 Temmuz 2016 itibariyle %8,20’lik seviyesinden 12 Temmuz 2017’de %11,95’e dayandı.

17 Temmuz 2017 tarihli Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşmeleri Raporu’na göre 2016 yılı Haziran ayında 7,9 Milyar TL açık veren bütçe, 2017 yılı Haziran ayında 13,7 Milyar TL açık verdi.

Buna karşın BIST 100 (TL) endeksi 2016 yılının Haziran sonu itibariyle 76.817 seviyesinden, 17.07.2017’de 106.217’i gördü.

TÜİK’in açıkladığı Nisan 2016-Nisan 2017 karşılaştırmasına göre işsizlik geçen yılın aynı döneminde %9,3 iken 2017 Nisan’ında %10,5’i dahi yeni gördü. Cari dengenin Milli Gelire oranı 2016’nın Mayıs’ında %-3,8 iken, 2017’nin aynı ayında %-4,4’e ulaştı.

Kamu açıkları ve diğer kampanyalarla telafi edilmeye çalışılan kayıplar, özellikle turizme, dayanıklı ve dayanıksız malların tüketimine yansıdı. Makine teçhizat yatırımlarını, sanayi üretimini aylarca kilitledi veya belirsizliğe itti.

 

Çeyrekler İtibariyle Yatırım Harcamalarında Değişim (%)

İnşaat Makine ve Teçhizat Diğer Aktifler
2016/1 5,6 9,5 0,1
2016/2 4,5 0,5 18,2
2016/3 5,0 -3,9 -12,8
2016/4 3,5 -0,4 2,4
2017/1 10,0 -10,1 8,7

Kaynak: Capital Dergisi Temmuz 2017 sayısı

 

Döviz atakları, elinde yangın tüpü ile dolaşan bir Merkez Bankası’nı, döviz borcu nedeniyle uykusu kaçan iş dünyasını, fiyat vermekte dahi zorlanan bir ihracatçıyı ekonominin merkezine oturttu. Her şeye rağmen atlatılan travmaya oranla kısa sürede darbe teşebbüsünü izleyen Pazartesi gününden itibaren ekonomide kurumlar işlemeye devam etti. 43 ilde 965 şirketin, 107 kişinin mal varlıklarına el konuldu. Aktif büyüklüğü 50 Milyar TL olan bu şirketler aynı zamanda 50 bin kişilik bir istihdamı temsil ediyordu.

 

Göstergeleri Alt Alta Yazdığımızda Ortaya Çıkan Fotoğraf

Elbette olumlu ekonomik göstergelerin tamamı 15 Temmuz’a rağmen başarılmış olmadığı gibi olumsuzlukların tümü de 15 Temmuz’un ekonomide yol açtığı istikrarsızlıklarla ilişkili değil. Ama konu ’15 Temmuz’un ekonomik etkileri’ gibi genel bir soruna odaklandığında diğer koşulları sabit kılmak teknik tabiri ile ceteris paribus (diğer tüm durumlar sabitken) demek zorundayız.

Darbe girişimini teorik olarak ayrıştırmak mümkün görünüyorsa da örneğin Fırat Kalkanı Harekâtı’nı, FED’in dört yıldır süren faiz artırım senaryosunun artık sahneye konma zamanı gelmeden hemen önce gelişmekte olan ülkelerle birlikte Türkiye ekonomisinin de yararlandığı küresel finans akımını, Euro Bölgesi’nde de Dünya ölçeğinde esen pozitif gelişmeleri dışlamak; Katar Krizi’ne gösterilen refleksi ve referandum sonuçlarını yok saymak da mümkün değil.

Aynı şekilde, özellikle kamu harcamalarının, istihdam kampanyasının, kamu alacaklarının tahsilinde sağlanan ödeme kolaylıklarının, Kredi Garanti Fonu ile sağlanan desteğin büyüme üzerindeki etkilerini, piyasaya sağladığı morali ve likiditeyi bir kenara etkisiz eleman olarak yazmak da doğru olmayacaktır.

15 Temmuz Sonrası Ekonomide Atlar Ters Yöne Koşuyor

Darbe girişiminin Türkiye ekonomisine etkilerine ekonomik ve finansal göstergeler bakımından yaklaşıldığında bugünkü ekonomik tabloyu hangi kritere göre değerlendirmeliyiz? İdeal bir ekonomiye göre mi yoksa darbe teşebbüsü önceki şartlara göre mi?

Tabii ki 15 Temmuz öncesi koşullara bakarak karar vermek daha doğru olacaktır.

Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları olduğu gibi avantajlı davranış kalıpları da olduğu muhakkak. Çabuk toparlanmak, tüketici ve reel kesim güveninin konjonktüre hızlı ve sert refleks gösterip dönüşler konusunda kısa zamanda aynı esnekliği sağlaması en belirgin iktisadi karar modeli.

2016 yılında sadece Temmuz’u da kapsayan üçüncü çeyrek ekonomide küçülme ile sonuçlanmıştı. Resesyon kapsamına girmesi için ekonomide üst üste iki çeyrek küçülmenin görülmesi gerekiyor. Bugünün tablosunda ekonomik güven endeksi, PMI, kapasite kullanımı, reel kesim güven endeksi, tüketici güveni, enflasyon, büyüme ve kamu açıkları hep birlikte yükseliyor. Anlaşılan o ki yılsonunda hızlı bir büyüme, çift haneli bir enflasyon, kriterlerin (Maastrich) altında ama alışılmışın üstünde bir kamu açığı, makul bir cari açık ve yine çift haneli bir işsizlik görülebilecek.

Enflasyondaki yıllık %9,79’luk seviye Aralık ayına kadar artıp yüksek baz nedeniyle yılın son ayında düşecek. Kamu açıklarında yapılandırmadan gelen ciddi tahsilatlar nakit dengesine katkıda bulunacaktır. Küresel ekonomide uzun süredir aranan büyüme eğilimi, döviz ve emtia fiyatları üzerinde baskıyı artırıyor. Merkez Bankası, gıda fiyatlarının enflasyon üzerindeki baskısının hafiflediğini ama küresel ekonominin koşullarına uygun politikanın 2018 başına kadar faiz indirimine izin vermediğini bilerek sıkı para politikasını sürdürecektir. Keza, resmi ağızlardan da sıkı para politikasının destek gördüğü anlaşılıyor.

Öte yandan, kamu ekonomisi açık vererek talebi desteklemeye devam ediyor. 2008 krizi sırasında benzer bir açık politikası izlenerek iç talebin hareketlenmesi sağlanmıştı. Bu dönemde de doğru olan maliye politikası uygulandı. Çelişik görünen, bu defa para ve maliye politikalarının ters yönde hareket etmesi. Ekonomi yönetiminin önceliği büyümeye verdiği görülüyor.

Enflasyonla mücadelede tek başına para politikası yeterli olmayacağına göre önümüzdeki yılın başına dek hızlı büyüme konjonktürüne ağırlık veren siyasal tercihin enflasyonla kamu açıklarını ikincil sorunlar olarak göreceğini tahmin edebiliriz.

15 Temmuz sonrası ekonomik şartların, en sert etkisini 2016 için büyüme oranındaki potansiyeli sınırladığı, enflasyon üzerinde etkisini ise daha belirgin biçimde döviz kurundaki geçişkenlik üzerinden %2 ile %3 arasında fiyat artışı şeklinde gösterdiği anlaşılıyor. İşgücüne katılımın artması nedeniyle işsizlik oranına olumsuz etkiyi ölçmek ya da tahmin etmek mümkün değil. Reel sektörün yatırım kararları ve turizm sektöründeki radikal negatif değişimin ise salt 15 Temmuz’a ilişkin ayrıştırmalarla açıklanamayacak kadar geniş bir şekilde ele alınması gerekiyor. Aynı tarih aralıklarında Rusya uçak krizi ve Avrupa ülkeleriyle yaşanan görüş ayrılıkları turizm ve doğrudan yatırımları etkilediği kadar, küresel iştahın artması da ters yönde taktik fon girişlerini artırmaya devam ediyor.

Bu konuyu irdelemeye devam edelim…

Faizin Lobisi-Hobisi-Fobisi

Türkiye ekonomisinde faiz tartışması 2013 yılından bugüne bazen bir soluk arası verilse de yoğun şekilde devam ediyor. Başbakan Binali Yıldırım‘ın bankacılara ‘son uyarı’ mahiyetinde olduğunu ifade ettiği konuşması konuyu başka bir boyutu ile yine gündeme getirdi. Bankacılara sert ifadelerle ‘reel sektörün sesine kulak vermeleri’, ‘tefecilik yapmamaları’ kamuoyu huzurunda tebliğ edilmiş oldu. Başbakan, aksi halde elbette bir kamulaştırmadan değil ekonomi yönetiminin sahip olduğu enstrümanların kullanılacağından söz ettiğini de ekledi.

Faiz haddi neden yükseliyor?

Hükümetin yılbaşından bugüne ekonomiyi canlandırmak için yaptığı hamleler sonuçlarını gösteriyor. Vergi ve sosyal güvenlik teşvikleri, istihdam kampanyası, Kredi Garanti Fonu aracılığıyla binlerce şirketin kredilendirilmesi, TL’ye dönüş kampanyası, kamu alacaklarının yapılandırılmasında süre uzatımı gibi tedbirler bir bütün olarak özellikle referandum öncesine dek sonuç verdi. Büyüme rakamlarında da beklenen hareketin sağlandığı anlaşılıyor. Ancak, son yayınlanan ekonomik güven endeksindeki aşınma ‘can suyu’nun en azından tüketici düzeyinde devam etmekliğini öngörüyor. Faizin Lobisi-Hobisi-Fobisi yazısına devam et

Enflasyonda Bir Adım Yukarı

Merkez Bankası Aralık Ayı fiyat gelişmelerini açıklandı. Raporun kamuoyunda yeterince tartışılan bölümlerine tekrar değinmeye gerek yok. 2016 sonu itibariyle %8,53’lük bir Tüketici Enflasyonu, hedeflerin üzerinde olduğu kadar önümüzdeki bir kaç ay daha devam edebileceği anlaşılan etkileri de ortaya koyuyor. Gıda, enerji, döviz kuru ve vergi ayarlamaları ekseninde yüksek artış sergileyen enflasyondan geçici etkiler elbette arınacaktır. Ancak anlaşılan o ki bir yıllık fiyat artışları toplamı üzerinde vergi ayarlamalarının etkisi %1,57 ile sürpriz oluşturuyor. Yani vergi artışları olmasa hedefin yakalanması mümkün iken yüksek artış oranı nedeniyle hedefin üzerinde bir endeks değerine ulaşılmış.

Geçici etkilerin Ocakta da devam edeceği varsayımıyla dahi fiyat istikrarının hedefler çerçevesinde gerçekleşmeyeceğini söylemek için erken. Yönetilen fiyatlarda Merkez Bankası’nın bir sorumluluğu olmadığını da herkes bilecek durumda. Buna karşın çekirdek enflasyondaki bozulma 2017 hedeflerinin zora gireceği yönündeki karamsar tahmincilerin eline ciddi bir koz veriyor. Dolar kuru 2017’nin ilk haftasındaki 3,60TL’lık seviyesi ile fiyat baskısının ileriki aylara taşınacağını gösteriyor. Beklentileri de bozan bu faktörler, ücret seviyesinde ve faiz haddinde yukarı yönlü talepleri artırabilir. Enflasyonda Bir Adım Yukarı yazısına devam et

Bir Dış Mihrak Daha: ABD Doları

Merkez Bankası ekranında ABD Doları alış fiyatının 3,4524 satışın da 3,4586 göründüğü bu satırların yazıldığı sırada* fırtına dinmişti. Her şeye rağmen “gelişmekte olan” ülkeler arasında Dolar karşısında en fazla değer yitiren para Türk Lirası… Son atak karşısında yürütülen kampanyanın Doların ateşinin sönmesinde etkisi olabilir. Hazır toz bulutu dağılmışken serinkanlı değerlendirmeleri öne çıkarmak ve altını çizmek gerekiyor.

Yorumlar bir yana bırakılırsa, Türkiye ekonomisinin döviz cinsinden kaynak ihtiyacını iyi ölçen resmi ölçülerden birine başvuralım: Uluslararası Yatırım Pozisyonu. Bir Dış Mihrak Daha: ABD Doları yazısına devam et

“İş var ama para yok!”

recession-2[1]Amerikan Merkez Bankası (FED), sonunda faiz artırımı sürecini başlattı. Üç yıldır anons edilen faiz artırımının ilk sonucu, Türkiye gibi ülkelere yönelik döviz girişinin yavaşlayacak olması… Gelişmekte olan ülkelerle birlikte Türkiye ekonomisinin de içinde bulunduğu ekonomik iklimin ikinci bir belirleyici unsuru da petrol fiyatlarındaki düşüştür. Siyasi gelişmeleri bir kenara bırakırsak, 2016 yılı hesaplarının bu iki değişkene göre yapılması gerekiyor.

Bugünlerde sıklıkla duyduğumuz ifade şu: “iş var ama piyasada para yok”. Çünkü yurtdışından gelen mali kaynakların azalacağı iyiden iyiye ortaya çıktı. İhracat artışına ve dış ticaret açığındaki daralmaya karşın finans sektörünün imkânları erozyona uğruyor. Önümüzdeki süreçte turizm kaynaklı döviz girdisinde de benzer gelişmeyi gözlemlemek muhtemel.

Finansal daralma elbette reel kesimin yatırım kararlarını negatif yönde etkileyecektir. Bu noktada döviz ihtiyacındaki gerileme ile döviz girişindeki gerilemenin rekabetinde kazananı/kaybedeni anlamanın yolunun döviz kurunu takip etmekten geçtiğini unutmamak gerek. “İş var ama para yok!” yazısına devam et

Fiyatlarda Devletin ve Küresel Ekonominin Belirlediği Yeni Patikaya Girildi

Merkez Bankası’nın Ocak–2010 Enflasyon Raporu hafta içi açıklanan rakamların habercisiydi. Fiyat artış seviyesinin beklenenin üzerinde olması, 2010 yılı için bazı değişkenlerin nasıl şekilleneceğini tahmin etmemizi sağlayabilir.

Bölge ekonomisi bakımından tarım ürünlerinin fiyatları çok önemli. Bu yıl tarım sektörü ile ilgili iki müjdeli haber var ki; hem tarım üretiminde hem de tarım ürünlerinin fiyatlarında artış bekleniyor. Bu yılın fiyatları gelecek yılın üretimini artıracağı için ilk akla gelen gelecek yılın ürün fiyatlarında düşüş eğiliminin belireceği olurdu. Bu kez sanırım alışılagelmiş tablo belirmeyecek.

Fiyat artışlarında son aylarda yapılan vergi bazlı zamların etkisi büyük. Hatta yıllık fiyat artışına yakın oranda artışların tek bir ayda vergi nedeniyle görüldüğü bir dönemdeyiz. Kamunun bütçe dengesini sağlamaya yönelik çabaları kapsamında yapılan artışların devam etmeyeceği varsayımıyla dahi, yıl içinde enflasyon oranında sadece vergi nedeniyle %1,5’luk bir artış öngörülüyor. İyimser olduğunu düşündüğüm bu tahmin bile, hedef enflasyon oranına göre çok yüksek. Fiyatlarda Devletin ve Küresel Ekonominin Belirlediği Yeni Patikaya Girildi yazısına devam et

Merkez Bankası Bu Kez Hedefi Tutturacak Gibi!

durmus-yilmaz-dan-ozelestiri_b[1]2006 yılından bugüne hedeflediği enflasyon oranını tutturamayan Merkez Bankası, enflasyon hedefleri konusunda 2009 yılı sonu itibariyle rüştünü ispat etmeye hazırlanıyor.

Uluslararası kuruluşların övgüsünü kazanan Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, enflasyon hedefinin %10’un altında bulunduğu 2009, 2010 ve 2011 yıllarındaki hedeflerin tutması için kamu açıkları gibi pek çok konuya dikkat çekmişti. Merkez Bankası Bu Kez Hedefi Tutturacak Gibi! yazısına devam et