Yerel Hizmetlerde İtibar Ölçüsü

Birkaç hafta arayla yerel gündemle ilgili konulara yoğunlaştık. Bunda bir parça yerel seçimlerin yaklaşması, bir parça da yerel hizmetlerin tanıtım çabaları etkili oldu. Manisa’da ve Türkiye’nin çeşitli beldelerinde yerel hizmetlerin nitelik ve miktarındaki değişiklikler, yerel kamusal hizmetlerin başarı ölçütleri ile ilgili bilgilerin güncellenmesi, yerel gündemin ağırlık kazanmasında bir başka etken.

Ekonomide ünlü sözlerden biridir: “Ölçmediğiniz şeyi bilemezsiniz, bilmediğiniz şeyi yönetemezsiniz”. Dünyada haber ve bilgi akışındaki kolaylıklar, firmaların uyguladığı bazı ölçme ve değerlendirme tekniklerini siyasal analizlere de uygulanabilir hale getirdi. Özel sektörden aktarılan tekniklerden bir kısmı ihtiyaçları karşıladı. Yine bir bölüm ölçme ve değerlendirme metotlarında, istatistik yöntem sorunundan, seçmenin siyasetçi tarafından nasıl algılandığı ile ilgili bir dizi sorun var ki sonuçları itibariyle, hayati değer taşıyor.

Söz konusu sorunlardan biri ve bana kalırsa en önemlisi; seçmenin bir ürün tüketicisi olarak görülmesi. Bir başka deyişle, tümüyle iktisadi motiflerle kanaat oluşturduğunun varsayılması. Sanırım reklamcılar ve halkla ilişkilercilerin, ürün satışından siyasal iletişim sahasına aktardığı bir yanlışlık. Oysa seçmen davranışındaki karar modeli, bir mal ve hizmetin tüketim kararı içerisindeki iktisadi motifler kadar fiziksel ve az değişkenli değil. Lafı fazla uzattım. Özet: Tüketici davranışı ile seçmen davranışı arasında dağlar kadar fark var. Aynı olduğunu varsayarsanız nitelik ve nicelik itibariyle doğru hizmet politikaları yürütemezsiniz.

İktisadın temel sorunlarını üzerinde ittifak sağlanmış sorularla, “hangi ürün?, “kim tarafından?, nasıl?, kimin için üretilecek?” diye özetlersek, bu soruların cevabının da tüketici tarafından fiyat mekanizması aracılığıyla oluşturulduğunu (yanlış da olsa) kabul ederiz. Yerel hizmet üretiminde seçmen tarafından sorulan sorular ise, “kim?, kiminle birlikte?, kimin için?” şeklindedir. Siyasetçi bu soruların cevabını, seçmenin oyuyla alır ve siyasete aktarır. Oy vermek de bir zorunluluk değil hak olduğu için, iktisadi kararlara oranla daha keyfi nitelikler taşır.

Yerel hizmetlerde, özellikle belediyeler arasında bilgi akışı yüksek. Belediyelere hizmet sunan bölgesel ve ulusal firmaların hizmet kalitesi de üç aşağı beş yukarı giderek yakınlaşıyor. Belediye hizmetlerinde önceliğin tespitinde geriye kalan, sürekli ölçme ve değerlendirme ile seçmenin nabzını gerçeğe en yakın biçimde izleyebilmek.

Yurtdışındaki örneklerde tesadüf ettiğim ilginç bir yaklaşım; Hizmet Öncelik Endeksi’ nin oluşturulması. Endeks hesaplanırken seçmene yöneltilen soru, yerel hizmetlerin sorun öncelik düzeyine göre sıralanması. Ardından, belediye hizmetlerinin bu sorunlara getirdiği çözümlerin inandırıcılık düzeyi… İki seviye birbirine oranlandığında, çok önemli görünen bir sorunun vatandaş nezdinde çözüme kavuşturulacağına/kavuşturulduğuna dair beklentisi/algısı nedeniyle, önceliğine rağmen endeks değerinde geride kalması mümkün olabiliyor. Keza, önemsiz görünen bazı sorunların  endeks değerinde öne çıkması da sık rastlanabilen olgulardan bir diğeri.

Sonuç; yerel yönetimlerde seçmen algısı “itibar” merkezinde yoğunlaşıyor. Yerel otoritelerin itibar satın alma girişimleri ise aksine itibar kaybıyla sonuçlanabiliyor. Öncelik sıralaması adına ısrarla dikkate alınması gereken, çarpıcı bir etken değil mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir