Manisalı olup, çeşitli alanlarda kendini yetiştirmiş yüzlerce binlerce insan var. Bunların bir kısmı yurtdışında, bir bölümü Türkiye’nin çeşitli büyük kentlerinde. Manisa’yı iş ve özel yaşamının merkezi olarak seçmiş, ikamet bellemiş olanlar da yabana atılır sayıda değil. Ama, şurası kesin ki, organize edilmiş aydın hareketleri sınırlı. Çeşitli sivil toplum örgütlerinde çalışan nice değerli insan, siyasi görüşleri, yaşam tarzları, gelir ve harcama profilleri gibi ortak noktalarda buluşabiliyor. Manisa dışında Manisalılık ortak paydasında buluşturabilen organizasyonlar, Manisa’da yaşayıp sadece şehri için bir araya gelenlerden fazla olabilir. Görevi gereği şehirle ilgilenenlerin dışında, hemşerilik, aydın sorumluluğu gibi gönüllülük değerleriyle kentle ilgilenenleri kastediyorum.
Bu konuya girmemin nedeni, Manisalıların Manisa algısı ile Manisa dışında yaşayanların şehri nasıl algıladığı arasındaki farka işaret etmek istemem.
Manisa dışında Manisa’dan bahsedince artık eskisi kadar, Tarihi Belde, Mesir Macunu, Şehzadeler Şehri, Manisa Tarzanı, Tarım Kenti kavramlarından söz edilmiyor. Manisa’nın gelişen sanayisi, işsizliğin yoğun olduğu bir Türkiye’de insanları göreli olarak etkilemeye başladı. İkincisi; Toplumsal hareketlilik arttığından olsa gerek, Manisa’nın turizm ve sportif faaliyetler bakımından bilinirliğinin arttığını gözlemlemek mümkün.
Kentin tanınırlığı ve nasıllığını ortaya koyan nedenler, tarihi olandan, cari ürün ve üretim değerlerine doğru kayıyor. Bu iki unsuru dengelemek üzere, bir yandan sanayi için yeni yerleşimler belirlemek, öte yandan tarihi doku üzerinde ideolojiden bağımsız bir biçimde çalışmak gerekebilir. Üretilen gelir imkanlarının çok gerisinde bir sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasına rıza göstermek, “küçük olsun, bizim olsun” politikası, sermayenin ve insan gücünün bu denli akışkan olduğu bir dünyada sürdürülebilir değil.
Başa dönersek, Manisa’daki insan kaynağını değerliden önemliye doğru sıralamak, ekonomik büyümeyi, medenileşmeyi kendiliğinden sağlayacak bir hareket olurdu. Saklı kalan, yararlanılabilecek bir çok Manisalıyı Manisa’ya kazandırmak için, siyaset, olmuyorsa sivil toplum, o da olmuyorsa iş ilişkileri bakımından şehre geri çağırmaktan bahsediyorum. Geri çağırmaktan kastım, Manisa’da ikamet eden bir çok insanı da kapsıyor.
Sanayinin de içinde bulunduğu, ulusal ve uluslararası camiaya açık, üretilen ve kazanılan Manisa’ya kent diyelim. Merkezde, güç organizasyonlarının, servet transferinin ağırlık kazandığı yapıyı da şehir olarak adlandıralım. Şehir yerine kenti tercih etmek, bir başka deyişle “koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi” dememek için, nitelikli insan kaynağını Manisa’ya çekmeyi; hiç değilse Manisa’dan kaçırmamayı hedeflemeliyiz.