Haftanın önemli olaylarından biri de geniş kesimleri ilgilendiren vergi oranlarında yapılan indirim oldu. Kurumlar Vergisi’nde %10, Gelir Vergisi’nde 5 puanlık indirim yapıldı. Bu oranlar 2006 takvim yılından itibaren geçerli olacak. Hükümetin vergi indirimleriyle ulaşmak istediği hedefin vergi hasılatı üzerindeki etkisi sınırlı olacak. Öte yandan, kararın vergi mükellefleri bakımından teşvik edici olduğu da ortada.
Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi, gelir üzerinden beyana dayalı alındığı için, söz konusu vergilere dolaysız vergiler adı veriliyor. Daha çok tüketim ve işlem üzerinden alınan vergiler ise dolaylı vergiler olarak adlandırılıyor. Vergi literatüründe, dolaysız vergiler gelir dağılımı hedefleri açısından tercih edilmesi gereken vergiler olarak öne çıkıyor. Ancak özellikle KDV yürürlüğe girdikten sonra, dolaysız vergilerin vergi hasılatı içerindeki payı giderek azalıyor. Tüketim ve ücret üzerindeki vergiler, tahsil kolaylığı ve kayıt dışına çıkmanın zorluğu nedeniyle vergi sisteminde merkezi bir yer ediniyor.
Kurumlar ve Gelir Vergileri’ndeki indirim ile vazgeçilen vergi hasılatı, bu anlamda, genel bütçe gelirleri içindeki % 30’luk bir dilim içerisinde yapılan % 5 ile % 10 arasında bir indirim olarak değerlendirilmeli. Vergi indirimi ile asıl hedef, vergi oranlarının yüksekliği nedeniyle kayıt dışında kalmış potansiyel mükellefi, kayıt altına almak olarak algılanmalı.
Vergi oranlarının azaltılması yoluyla mükelleflerin kayıt altına alınması konusunda başarı sağlamak isteyen bir vergi idaresinin diğer enstrümanı ise, uzun vadede KDV oranları olmalı. Zira, kişi ve kurumları vergi kaçırma veya vergiden kaçınma davranışına iten asıl etken, gelir ve kurumlar vergileri oranları değildir. Dolaysız vergilerin oranları düşük de olsa KDV oranının yüksekliği nedeniyle belge düzenlenmediği takdirde kazanç da doğmuş olmuyor. Bu açıdan, kayıt dışıyla mücadele açısından kilit nokta, KDV oranları olmalı diye düşünüyoruz.
Geçtiğimiz ay açıklanan vergi yükü rakamlarına göre, mükellef sayısında kayda değer bir artış olmamasına rağmen, vergi yükünde yani vergi hasılatının mili gelire oranında önemli bir artış olduğu gözlemleniyor. 1985’de %15, 1995‘de %22.6 olan vergi yükü, 2003 yılı hesaplarına göre % 32, 8’e tırmanmış. Bu sonuçtan, matematiksel olarak mevcut mükellefler üzerindeki vergi yükünün arttığı anlaşılıyor.
Vergi yükü konusunda gündemde olan diğer bir konu da, ücretliler üzerindeki vergi yükü. Teorik olarak gelirine göre en yüksek vergiyi ödediği anlaşılan ücretliler, bu konuda haklı olduğu kadar, ücretlileri istihdam edenlerin de mağduriyetleri yabana atılır gibi değil. Vergi idaresinin ücretliler üzerindeki vergi yükünü azaltarak, istihdama ve sosyal güvenlik kurumlarının bütçelerine katkı sağlayacağı açık. Yeni hedef, KDV ile birlikte ücretliler üzerindeki vergi ve sosyal güvenlik ödemelerini azaltarak, vergi tabanını genişletmek olabilir.