Temmuz ayı enflasyon verileri açıklandığında en çok dikkat çeken konu rakamların beklenenin üzerinde olduğuydu. Veriler geriye doğru incelendiğinde görülüyor ki, Türkiye’de enflasyon verileri üzerinden tartışılması gereken iki konu daha var:
Sanayinin fiyatlama politikası doğru mu?
Sanayici fiyat rekabeti nedeniyle ürünlerini doğru fiyatlayamıyorsa, kamu kesimi bu konuda ne yapabilir?
İlkinden başlarsak; Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada, emtia, gıda ve enerji maliyetleri yükseliyor. Sadece biz değil, tüm dünya, hiç olmadığı kadar enflasyon sorunuyla karşı karşıya. Bu nedenle, merkez bankaları faiz yükseltiyor, ya da yükseltecek gibi görünüyorlar. Bu gelişmelerin Türkiye’deki görünümünü daha duyarlı hale getiren olgulardan biri, fiyat artışı yaşanan başta enerji sektörü olmak üzere dışa bağımlı olmamız. Üretici fiyatlarına fazlasıyla yansıyan enerji ve emtia fiyatlarına karşın, yerli üreticinin, özellikle sanayicinin, fiyat artışlarını tüketiciye yansıtmakta güçlük çekmesi de, düşük kurun ithalatı iç piyasaya rakip olarak getirmesinin sonuçlarından.
İç ve dış pazardaki rekabet, enerji girdisini yoğun olarak kullanan sanayici üzerinde büyük bir yük oluşturmaya devam ediyor. Grafikte görüldüğü üzere, üreticinin yılbaşından bu yana tüketiciye yansıtamadığı fark %8,57 düzeyinde.
Sanayici, ürün fiyatlandırmada özellikle iç piyasada rakiplerini kolluyor. İşletmelerin finansal yapısını zorlayabilecek bu politikanın ise sürdürülebilir olması güç görünüyor. Küresel risk algısının yükselmesi, yukarıda bahsettiğim gibi, merkez bankalarının faizi yukarı yönlü harekete geçirmesi, kredi olanaklarının günden güne azalmasıyla sonuçlanacak gibi. Sanayicinin özkaynaklarla finanse ettiği maliyet farkları %10’ları geçerse, 4-5 yıldır süregelen düşük enflasyon -düşen finansal gelirler- düşük kar marjı sürecinin yol açtığı mali erozyon, büyük sanayi kuruluşlarını da zora sokabilir.
Sanayi sektörünün içinde bulunulan ekonomik süreci sürdürmekte zorlandığının bir başka işareti de, büyümeden alınan paylarda ticaret gibi, fiyatları daha kolay kontrol edebilen sektörler lehine gelişmenin izlenebilir olması. Alım-satımda üreticiye fiyat baskısı uygulayabilen sektörler, aynı zamanda tüketiciye fiyat artışlarını yansıtma konusunda da bir çok enstrümanı aynı anda kullanabiliyor. Üreticinin sahip olduğu, yeni ürün, otoprodüktör gibi yeniliklerse ancak uzun vadede sonuç verebilir.
Sanayicinin, kendi ürünlerinin perakende satışı konusundaki dağıtım kanallarını kontrolde daha aktif bir çizgi izlemesi, maliyet-fiyat konusundaki dengeyi kurmada yardımcı olabilecektir.
Dönemi | TÜFE-Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre Değişim(%) | ÜFE-Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre Değişim(%) | Fark (%) (ÜFE-TÜFE) |
Tem.08 | 6,61 | 15,18 | 8,57 |
Haz.08 | 6 | 13,76 | 7,76 |
May.08 | 6,4 | 13,4 | 7 |
Nis.08 | 4,8 | 11 | 6,2 |
Mar.08 | 3,1 | 6,3 | 3,2 |
Şub.08 | 2,1 | 3 | 0,9 |
Üretici fiyatları konusunda burada yer vermenin mümkün olamadığı bazı alt sektörler var ki, söz konusu maliyet artışlarını göğüsleyebilmek mümkün değil.
Kamu kesimine düşen…
Üreticinin kendi bünyesinde alabileceği önlemler ekonomik konjonktürün simetrik değişim dönemlerinde teknenin karaya çıkmasını engelleyebilir. Ama, yaşadığımız türden değişim dönemlerinde, devlet, sınai mal ve hizmetlerde maliyetin düşürülmesi ve kur politikası konusunda adım atmazsa, bir süre sonra biriken riski, bu kez toplumun tamamı, işsizlik, daha yüksek enflasyon ve büyümeden fedakarlık şeklinde üstlenmiş olacak.
(Manisa Organize Sanayi Bölgesi Sanayicileri Derneği Dergisi, Eylül-Ekim/2008)