Krize belki de gereğinden çok yer verenlerden biriyim. Kötümser tahminciler için yapılan şakalar arasında en etkileyici olanı “tahmin ettiği son beş krizin ikisi doğru çıktı” esprisi. O kadar çok kriz söylemi geliştirdik ki; birine tesadüf etmesi kaçınılmazdı.
Dalgalanma başladıktan sonra; temmuzdan bu yana özellikle döviz değeri ile ilgili çok defa uyarıda bulunulmuş bu köşede. Ama döviz değeri olarak 1,400 seviyesini öngörmüşüz. Hatta, üstüne üstlük bir de, “top yere ne kadar sert vurursa (döviz değeri ne kadar düşerse) o kadar yukarıya sıçrar” diye laflar etmişiz. Dövizde yön tahmini geliştirmek zor olmasa gerek, ama özellikle yazılarda kur tahmini belirtmek düpedüz acemilik. Yine de dikkate alınabilir bir seviye diye düzeltip, durumu kurtaralım.
Neyse… Geçtiğimiz haftadan devam edelim isterseniz.
Geçen hafta, ekonomik gelişmelerin bu haliyle sürmesi varsayımıyla, Manisa sanayisi genelinde işçi çıkarmaların ve üretim kayıplarının yaşanabileceğini belirtmiştik. Yine özellikle, Manisa ekonomisinin yan sanayide faaliyet gösteren işletmelerinde, devir, birleşme ya da faaliyete son vermelerin görülebileceğinden bahsetmiştik.
Öncelikle şirketlerin faaliyetlerini sonlandırmaları seçeneğine karşı neler yapılabileceğini düşünmekle işe başlayalım.
Bir şirket ne kadar küçükse dalgalara direnci o denli azalıyor doğal olarak. Öte yandan işler yolundayken de, küçük firmaların büyümesi, yeni iş kollarına girmesi, yönetimi kolaylaşıyor. Türkiye’deki pek çok yan sanayi gibi, Manisa’daki yan sanayi de genellikle yerel sermayedarın malı. Yine bunların büyük bir kısmı da, küçük ölçekli ticaretten sanayiciliğe el atmış kişilerden oluşuyor. Hızlı büyüme dönemleri, tek kişi veya aile fertleri tarafından yönetilen işletmeler için avantaj haline geliyor. Bu nedenle, söz konusu firmalar ortaklık yapılarında değişikliğe gitmek konusunda muhafazakar davranıyorlar.
Sermaye ortaklığından bilgi ortaklığına geçme zamanı…
İşler durgunlaşmaya başladıkça, profesyonel yöneticiler bakımından “işgören devir hızı” artabiliyor. Firmanın gidişatını az çok kestiren çalışanlar arasında, iş imkanı geniş olanlar başka işletmelerde veya kendi işinde çalışmayı isteyebiliyor. Sermaye ortakları açısından da, yönetime dahil olanlar ve olmayanlar gibi bir ayrım yaparsak daha doğru olur. Sorun da zaten bu noktadan sonra başlıyor.
Büyük yatırımcı, menkul değerler ve döviz alternatiflerinden bundan sonra beklediğini bulamaz ise, değeri düşen gayrimenkul ve işletmelerin kapısını çalacaktır. Yabancı yatırımcı, bugüne dek daha büyük ölçekli firmalara yönelmişti, ama artık yabancıların da KOBİ’lerle ilgilendiği yönünde duyumlar alıyoruz.
Yan sanayiciler birleştiğinde yerelde oligopol (tam karşılığı değil ama basitçe az satıcılı piyasa diyelim) haline gelebileceği için, temel endüstri kollarında hakim olan dış yatırımcı, bu sektörlerin tedarikçilerini de kontrol etmek isteyebiliyor. Şirketleri kontrol etmek için izlenen yollar bazen sermaye, bazen de know-how desteği olabilir.
Uzun lafın kısası, küçük işletmeler olarak, batmamak, güçlenmek istiyorsak, benzer alanlarda, aynı coğrafyada faaliyet gösteren diğer firmalarla proje ortaklığından başlayıp, bütünüyle ortaklığa varan sahada yeni imkanlar araştırmak durumundayız. Vergisel ve finansal alanlarda bir çok avantajı bulunan ortaklık seçeneklerinden en çekicisi, ilk bakışta belirli mal ve hizmet teslimlerinde iş ortaklıkları ile başlamak. İlişkiler gelişip derinleştikçe, sermaye ortaklığı, çalışanlardan daha verimli yararlanma gibi ek imkanların düşünülmesi kolaylaşabilir.