Özel sektörün döviz borcu…

Özel sektörün döviz borcu…

Son bir iki haftada yayınlanan verilerin 2013’e ilişkin daha net bir öngörü imkanı sunduğu söylenebilir.   Geçen hafta yazamadığımız dış ticaret açığında gelinen nokta önemli. Enflasyon ve özel sektörün yükümlülüklerinden çıkarılabilecek sonuçların da bir ortak noktaya işaret ettiği anlaşılabilir.

Dış ticaret açığı dipten dönüyor…

Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış dış ticaret rakamlarına göre 2013 Ocak ayında ihracat %2, ithalat %9 artmış oldu. Dış ticarette açık tutarı 7,29 Milyar Dolar’lık seviyesi ile %2,4 arttı. Öncelikle talebin hareket ettiğini, ivme kazandığını gösteriyor. İkinci olarak, büyük olasılıkla 2012’deki yavaşlamanın devam etmeyip mevcut seviyenin süreceği anlaşılıyor. Elbette bu seviyede bir iktisadi faaliyet hacmi Türkiye için hala yetersiz. İthalatın artmasına bağlı iç talebin ve işlenerek ihraç edilecek ürünlerin ekonomiye katkısı pozitif olacaktır.

Dış ticaret açığının artmaya başlaması normal şartlar altında ülke ekonomileri için olumsuz karşılanır. Fakat, sonuna gelindiği anlaşılan yavaşlama sürecinin sürdürülebilir olmadığını, en azından ihracat yapmak için gerekli ithalatın umut verici olduğunu düşünebiliriz.

Finansman…

İçeride kredi artış hacminin önü alınmaya çalışılıyor. Dış piyasalardan akan sıcak para da reel kesimle buluşamıyor. Mevcut tasarruf açığında, açığın finansmanında özel kesim kendi borçlanma imkanlarına, dışarıdan doğrudan borçlanmaya mecbur kalıyor. Özel sektörün kredibilitesindeki artış açısından doğru bir noktada Türkiye. Fakat iç piyasada bugünkü sıklet devam ederse, by-pass olarak öngörülen dış borçlanma imkanları süreklilik kazanabilir. Azalan dış açık sadece adres değiştirmiş olarak karşımıza çıkar.

2011 yılının sonu ile 2012 yılının son ayı arasında da 14 Milyar Dolar’lık bir pozisyon açığı farkı var. Net döviz pozisyonu, eksi 124 Milyar Dolar’dan 138 Milyar Dolar’a çıkmış. Bu rakam; Finansal kesim dışındaki firmaların döviz varlıkları ile yükümlülükleri arasındaki fark. Yani doğrudan reel sektörün kur riskini de ifade etmiş oluyor.

Köprü ve otoyol ihalesinde yeni yöntem…

Köprü ve otoyol özelleştirme ihalesinde Özelleştirme Yüksek Kurulu satışı onaylamadı. İhaleden sonraki aşamada Kurul’un onayı gerçekleşmeden satış da hukuki geçerlilik kazanamıyor.

 ‘Halka arz’ ne demek?

Terim olarak kullanıldığını biliyoruz. Ama yine de doğru bir kavram olmadığını düşünüyorum ‘halka arz’ın. Halihazırda kamunun olan bir varlık veya imtiyazın, bir şirket kurulup borsaya kote edilerek hisse senetlerinin satılmasına ‘halka arz’ deniliyor. Daha çok sayıda kişinin (tüm vatandaşların) sahip olduğu bir değeri daha az sayıdaki kişi veya kişilere devretmek ‘halka arz’ olarak adlandırılmasa daha doğru olmaz mı?

Terime takılmayıp işlemin içeriğine odaklanmak gerekirse, devletin halka arz mekanizmasındaki önemli kazancı, istendiği takdirde yönetimdeki ağırlığını sürdürmeye devam etmesidir. Büyük ortak olarak devlette kalan parça asgari yatırım koşullarını, karar mekanizmalarındaki etkinliği sağlamaya devam edecektir. Eğer satılacak hisse oranı devletin ağırlığının sürmesi sonucunu verecekse, işletme şeklinde bir değişiklik meydana gelmeyecek demek çok yanlış olmaz sanırım.

Sonuçta amaçlanan yeni bir işletmecilik (daha etkin, verimli, rekabetçi ) ise bunun azınlık hissesini satarak sağlanamayacağı ortada. Geriye, özel sektörden devlete tek seferde aktarılacak yüklü nakit akımı olanağı kalıyor. Bunu sağlamak için de hisse senedi değil tahvil satmak daha doğru ve yeterli olmaz mı?  Bir diğer ihtimal, bu işin dönüp dolaşıp daha önce uygulanan Gelir Ortaklığı Senedi (G.O.S.)uygulamasında da son bulabileceğidir. Yukarıdaki şartlarda G.O.S.’de başvurulması gerekli bir yöntem değil. Velhasıl, aynı nakit girişini sağlayacak satışın dışındaki yöntemleri de tartışmakta yarar var. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir