Ekonomik faaliyet hacmi ile ilgili göstergelerin en önemlilerinden biri Kapasite Kullanım Oranı (KKO). Türkiye ekonomisi için imalat sanayinin gidişatı konusunda neredeyse yanılmaz bir öngörü imkanı veriyor. Geçen yılın aynı dönemine göre KKO’da düşüş eğilimi görülüyor. Problem de bu noktada. Geçen yıla göre dahi küçülen bir imalat sanayinin kendini toparlaması zaman alabilir. Otoriteler, işsizlik oranının gecikmeli bir veri olduğunu söyleyegelmiştir. Doğru, fakat ekonomi genişlerken daha uygun bir yorum bu. Çünkü, ekonomi daralırken işten çıkarmalar, işgücü maliyetini kısma eğilimi daha çabuk ve keskin bir biçim alır. Ekonomik büyümenin ivme kazandığı dönemlerde ise, istihdamdaki artış daha temkinli ve zamana yayılan bir seyir izler. Bu sürece (time gap) ‘zaman boşluğu’ veya ‘gecikme’ adı verilir. Anlaşılan, yavaşlama dinamiği güç kazandı.
Reel kesim için kritik bir başka gösterge Reel Kesim Güven Endeksi. Güven Endeksi de negatif bir trend izliyor. Dünya ekonomisindeki gelişmelere paralel olarak, hammadde fiyatları hatta altın da dahil zaman zaman fiyat erozyonuna uğramaya devam ediyor. Hammadde fiyatlarını altından ayıralım. Enerji ve hammaddenin fiyat yapısındaki aşağı yönlü hareketin her zaman üretim seviyesindeki kayıpların habercisi olduğu biliniyor. Altında başta spekülatif hareketler görülse de, Rusya ve Kazakistan gibi nakit zengini Merkez Bankalarının alımları da dahil olmak üzere global bir talep artışı ile fiyatın dengelendiği, sürecin daha da devam edeceği anlaşılıyor. Kur savaşları sürdüğü müddetçe altının değer yitirmesi için hiçbir mantıklı gerekçe mevcut değil.
Yabancı yatırımcı umutlu…
Geçtiğimiz hafta Amerika’daki Türk Yatırım Haftası nedeniyle yapılan açıklamalar çarpıcıydı. Mali piyasaların Türkiye ekonomisine duyduğu güven artıyor. Bir yandan da reel sektör verileri yatay seyir izlemeye devam ediyor.
Anlaşılan Türkiye ekonomisine yönelen sermaye girişi devam edecek. Bu konu yeterince tartışıldığı için, en azından Borsa’nın (BIST) ve SPK’nın sermaye piyasasının derinleşmesine ilişkin düzenlemelerini gözden geçirmek gerekebilir.
Halka arzları bir parça disipline ederken, aynı zamanda bir dönem hedeflendiği üzere orta büyüklükteki şirketlerin halka açılma girişimlerini teşvik etmeyi sürdürmek kolay değil. Yatırım beklentilerine bakılırsa, büyük ölçekli yatırımcıların 2013 projeleri geçen yılın üzerinde bir hacme ulaşacak. Borsadaki fiyatlama davranışında karlılık ve temettü değil, yeni girişlerin rüzgarı etkili olabilir.
Son olarak yine döviz kurundaki olası sorunları gözden kaçırmayalım. Kurla ilgili yeni bir hassasiyet geliştirmenin zamanı geldi. Artık döviz değerinin artması veya eksilmesi değil, dalgalanmasına odaklanmak gerekiyor. Tıpkı enflasyondaki gibi… Bir ekonomide fiyatlar genel seviyesinin yüksekliği nasıl fiyat istikrarsızlığı anlamına gelmiyor, fiyat artışları ancak sürekli olması durumunda enflasyon olarak adlandırılıyorsa, finansal istikrar için kurun yüksek veya düşük seviyede değil belirli bir bant içinde dalgalanması gerekiyor. Bu denli yüksek bir döviz pozisyon açığı ve enerji ithalatı zorunluluğu kurdaki oynaklık beklentisini riskli kılıyor. Dövizi kontrol talebi arttıkça, kurun oynaklık riski artıyor.