Krizle ilgili olarak demeçlerin dışında ne yapılacak?

Tekrarlayan demeçler insanları etkilemiyor.

Paranın zaman değeri artıyor. İşletmelerin, değerleme yöntemleri, operasyonlarında hangi departmanlara ağırlık verecekleri konusunda 2001 ve öncesi pratiklerini gözden geçirmeleri gerekiyor. İlginin üretimden nakite kaydığı dönemlerde, firmalar örnekleme yoluyla döneme özgü bir algı geliştirmeden büyük zararlara katlanmak zorunda kalabilirler.

Bankaların hazine, firmaların finansman, hane halklarının aile bütçesini düzenleyen kişi ve departmanları önem kazanmaya başlayacak. Üretimden, hatta satıştan çok gelir tablosunun “faaliyet dışı gelirler ve karlar” ya da tam tersi “faaliyet dışı gider ve zararlar” kalemlerinde artış görülebilecek. Artanın hangisi olacağını herhalde krize nakit girip-girmemek arasındaki fark belirleyecek.

Para değerinin belirsizliği, stok maliyetleri ve satış kar veya zararlarının ölçülmesini güçleştirecek.

İyimser ya da kötümser olmanın ötesinde, kamu kesiminin özendiriciliğini veya caydırıcılığını kullanması gereken bazı enstrümanları yeterince kullandığını söyleyemeyeceğim. Vergi ve sosyal güvenlik borçlarıyla ilgili yapılmak istenenleri iyi niyetli girişimler olarak gördüğümüzü varsayalım. Ama devlet, daha önce çok çalışmayan İstanbul Yaklaşımı ve Anadolu Yaklaşımı diye iki uygulamaya hayat kazandırmaya çalışmıştı. Bu türden yaklaşımların özelliği, kamu kesiminin yükümlülük cinsinden bir çok alacağı ile yaklaşıma dahil olan bankaların, firmalarla olan kredi-mevduat ilişkilerini iyi niyet esasına göre düzenleme imkanı getirmesiydi.

 

Bu kez geçmiş tecrübelerden yola çıkılarak firmaların finansal ilişkileri ile birlikte, küçük esnafın, orta ölçekli işletmelerin hatta serbest meslek erbabının da dahil edileceği bir ekonomik barış konusunda çalışmaya ihtiyaç olabilir. Zira, sorun vergi ve sosyal güvenlik ödemelerinden ibaret değil.

Devletin görevi, nakit hareketlerinin durma noktasına gelmemesi için gerekli modelleri hatırlatmak. Bu, firmaların kendi aralarındaki ilişkilere müdahale şeklinde olmayıp, aralarındaki kontratları, borç-alacak ilişkilerini özendirici modellerle yeniden yapılandırmaya teşvik etmek anlamına geliyor. Aktörleri, kendi aralarında, sektörel, bölgesel bazı anlaşmalar yapmalarını sağlayacak anlaşmalara özendirmekse; örneğin sembolik vergi destekleri ya da kredi kolaylıkları ile sağlanabilir.

Devletin ekonomiye ilgisinin artması ‘kriz yok’ beyanlarıyla değil, ekonomik yaşamın tüm aşamalarını kapsayan çözümler üreterek kendini göstermeli. Sadece hitabet sanatı ile önlenebilmiş bir krize rastlamadım ama, kötü hitabetin dengeyi daha da bozduğu kriz örnekleri hepimizin hatırında.

Devlet, kamu kesimi ve özel kesimin her ekonomik aktörü için güven veren, özerk, örnek, özendirici çözüm modellerini, çok hızlı bir şekilde gündeme getirmeli. Bunun adı, ‘kriz karşıtı tedbirler paketi’ mi, ‘Ankara Yaklaşımı’ mı olur bilemem. Krize karşı sadece otomatik stabilizatörlerden çare ummak, sadece iyimser olmak gibi etkisi ölçülemeyen anlayışlar yerine, gündelik sorunların nasıl çözülebileceğini, ekonominin krizden ne derece etkilendiğini/etkilenebileceğini belirli bir program dahilinde teknik verilerle aktaran, çözüm öneren bir kamu yönetimine ihtiyaç var. Hükümet başta olmak üzere, tüm kurum ve kuruluşların bu ihtiyaca cevap vermesi gerekiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir