Tarih gösteriyor ki; ekonomik krizlerle siyasal yapılar arasında doğrudan bir ilişki var. Ekonomik krizin yol açtığı en kısa vadeli sonuç, kriz sırasında iktidarda olanların güç kaybettiği. Bugünlerde içinde bulunulan süreç, sadece tek bir ülke veya bölgede değil, tüm yerkürede hissediliyor. Öyleyse, önümüzdeki yıllarda bir çok ülkenin siyasi yapısında değişikler gözlemlenebilecek. Bu farklılaşmaların, ne yönde ve hangi şiddete olabileceğini ise ekonomik krizin etki gücü tayin edebilecek.
Rakamlara bakılırsa, 1929 İktisadi Buhranı’ndan pek de aşağı kalır yanı olmayan sürecin ilk siyasal etki alanı ABD oldu. Başkan’la beraber, askeri endüstriyel yönetim anlayışı üslup değiştirecektir. ABD iç dengelerine yönelik olarak petrolün yerine bilişimi, silah üretim ve ihracatı yerine mesela ilaç sanayini ikame edecek. İçeride bütçe dengeleri, sağlık ve sosyal güvenlik öncelikleri tamir edilirken, çevre ve sürdürülebilir enerji politikaları gözden geçirilecek.
Özellikle ekonomileri küçülen Avrupa ülkelerinde işlerini kaybeden insanların, göçmen politikalarına yönelik siyasal değerlendirmelere göz kırpması mümkün. Türkçesi; Avrupa’da milliyetçilik irtifa kazanabilir. Türkiye’nin ekonomik sinir uçlarının da kendine özgü yapılar oluşturması beklenmelidir. Bu çerçevede, Türkiye’nin insan ve sermaye kaynakları bakımından, doğusundaki ülkelere göre yeni bir cazibe merkezi olması, büyük olasılıktır.
Asya, Güneydoğu Asya, Rusya, Güney Amerika gibi, krizin merkezi olmayan bölgelerin politikalarında esaslı değişiklikler beklenmemeli. Tüm bu ekonomik merkezler, politikalarını çoğu zaman ABD karşıtlığı üzerine inşa ettiklerinden, toplumlarına rahatlıkla “işte, haklı çıktık” diyebilecekler.
Ekonomik krizlerin karşıtlıkları tırmandırdığı ve köktenciliği beslediği bilindiğine göre, çevre değerleri, enerji kaynaklarının sahipliği ve kullanımı, tüketim anlayışları, Doğu-Batı, Kuzey-Güney blokları gibi kalıpları çok daha sıklıkla duyabileceğimizden kimse endişe etmesin.
1929 Buhranı ile, içinde bunduğumuz süreci karşılaştırmak oldukça yaygın hale geldiği için, bir daha değinmekte sakınca yok sanıyorum. İki savaş arası dönemde yeni silahların üretildiği endüstriler, kamu destekli büyük askeri-kimyasal projeler nasıl gelişip daha sonra kullanılacak bir savaş bulabildilerse, petrol fiyatlarının zirve yaptığı geçtiğimiz yıllar, alternatif enerji kaynaklarının ve bu enerjilerin kullanılacağı ulaşım, haberleşme ve üretim imkanlarının altyapısını hazırlamıştır.
Yazının başında belirtilen ekonomik kriz – siyasal değişim ilişkisi, tabi ki yukarıda bahsedilen yeni üretim ve tüketim imkanlarıyla, yeni bir uygarlık tarzına da davetiye çıkaracaktır. O günkü yaşam şeklini bugünkü kavramlarla tarif etmek ise acelecilik sayılır.
gerçekten çok güzel bir yazı eski tarihli olsa bile bize ekonomik kriz getirdikleri ile ilgili örnekler vermiş ieride neler olabilecgi konusunda bize fikir vermiştir.