Kredi notu tartışması…
Enflasyon konusunda yüksek bir oran beklentisi oluştuğunu geçen hafta yazmıştım. Açıklanan oran, beklentilerin de üstüne çıktı. Tekrar tekrar belirtilecek olursa, Mayıs’tan itibaren enflasyon oranında bu denli yüksek bir baz oluşmayacağını tahmin ediyorum. Nedenler arasında en önemli olanı, geçtiğimiz yılın (2011’in) enflasyon oranlarının Mayıs ayından itibaren yüksek oluşu. 2012 Mayıs’ından geçerli olmak üzere, 2012 yılının fiyat artışları geçen yılın yüksek oranlı artışlarına göre çok yüksek seviyeli görünmeyecek.
S&P derecelendirme kuruluşunun değerlendirmesi, not değişmemiş de olsa ivmenin değiştiği anlamına geliyor. Üzerinde ittifak sağlandığı üzere, derecelendirme kuruluşlarının ipliği pazara çıktı. Bu işi hakkıyla yapmadıkları, objektif olmadıkları, özellikle kötüye gidiş konusunda uyarı mekanizması işlevini yerine getirmedikleri anlaşıldı. Buna karşın, kendi içinde tutarlı bazı yanlışlıkları sürdürerek günü kurtarmaya çalıştıkları ortada. Türkiye dışındaki pek çok ülke de aynı dertten müzdarip.
S&P’un gerekçesi…
Kredi derecelendirme kuruluşları, sadece mevcut durumu değil olası riskleri de dikkate alma konusundaki başarısızlıklarını, şimdilerde aşırı temkinli derecelendirmeyle bertaraf etmeye çalışıyorlar. Fakat, Türkiye ile ilgili son değerlendirmede sadece riskleri konu edip, alınan önlemlerin görmezden gelindiği anlaşılıyor. Yoksa, Türkiye ekonomisinin ‘tasarruf yetersizliği ve kısa dönemli sermaye akımlarına duyarlılığı’ başlığı uydurma değil. Risk unsurlarının karşısına, ekonominin soğutulmaya başlandığı 2011’in son aylarından bugüne dek gündeme getirilen ve uygulanan politikaların yazılmaması açık bir hata.
Reel değil finansal derecelendirme…
S&P’un, Türkiye ekonomisini, dış talep koşullarını yani küresel ekonomideki yavaşlamayı gerekçe göstererek ele aldığı anlaşılıyor. Bu yaklaşım da yanlış değil tabii ki. Ama, Türkiye’nin ihracat pazarları daralıyorsa ithalat gereği de azalıyor ki, bu da aynen döviz ihtiyacının seviye kaybetmesine imkan sağlıyor. Dolayısıyla, kuruluş, kendi raporundaki gerekçenin kalıcı olamayacağını belirtmediği için, analizini bizzat yanlışlamış oluyor. Kaynaklara duyarlılık konusunda, enerji fiyatları daha tutarlı bir argüman olurdu.
Bir yanlış anlama…
S&P, Türkiye’nin notunu düşürmedi. Aynı not içerisindeki ‘pozitif’ eğilimi ‘durağan’a çevirdi. Ekonominin, aksi yönde ivmelenmiş olduğunu analiz etmiş bulundu. Haklı olup-olmadığı ayrı bir konu. Şahsi fikrim, Türkiye’nin kredi notu ile ilgili değerlendirmenin doğru olmadığı şeklinde. Aksine, bugünkü öngörü, 2011 yılının son çeyreğinin başında verilseydi, ancak tutarlı olabilirdi. Nitekim, büyüme hızı yavaşladı da.
Bu işe bir çözüm bulunsun artık…
Ülkelere değil, şirketlere yönelik hizmet veren bazı bağımsız denetim kuruluşları, geçmişte tasfiye oldu. Bazısı isim değiştirdi. Ortaklıklarla, satın alma veya birleşmelerle yapı değişikliklerine giderek güven tazeleme yoluna gittiler. Yanlışların, sansasyonların bedelini hep birlikte ödediler.
Küresel ekonomik kriz sonrasında, başarısızlıkları dillere destan olan kredi derecelendirme kuruluşlarının sahip değiştirdiğini, kapandığını veya yapısal önlemlerle güçlendirildiğini gözlemleyemedik. Yukarıda da belirttiğim gibi, sadece koşulları ağırlaştırıp, değerlendirmelerini sertleştirdiler. Ama, artık güven zedelendiği için analizleri ciddiye alınmamaya başladı.
Bu konuda henüz fırsat eldeyken, uluslararası toplumun ortak bir çözüm geliştirme ihtiyacı devam ediyor.