Enflasyonla İşsizlik Arasındaki Değiş-Tokuş Başladı…

Bugünlerde enflasyon oranının beklenenin altında gerçekleştiğini gözlemliyoruz. Türkiye ekonomisinin son yedi yıllık göstergelerini gözden geçirdiğimizde, işsizlikle enflasyon arasındaki bilinen değiş-tokuş ilişkisini bariz bir biçimde izleyememiştik. 2002 yılından bu yana enflasyonda görülen keskin düşüşe rağmen işsizliğin %10’un altına düşmesi de üstüne çıkışı da görülmemişti (%1’in altındaki değişimleri yok sayıyoruz). Bu noktada, hem geriye dönük bir değerlendirme yapmak için bir fırsat doğdu, hem de kriz ortamında enflasyon beklentisinin düşürülmemesi gerektiği bir kez daha ispatlanmış oldu.

Geçtiğimiz günlerde açıklanan enflasyon göstergelerindeki sürpriz düşüş, yıllarca enflasyonla mücadele eden bir toplumu memnun edecek cinstendi. Oysa, talebin bu denli keskin bir seyirle bloke olduğu ortamda, enflasyonun düşmesi ya da düşüş beklentisinin sürmesi öncelikler bakımından doğru bir politika mı? Uzun uzun düşünmek gerekiyor.

Yeni oluşturulan hükümetin enflasyonla mücadele konusunda rüştünü ispat etmiş bakanı Ali Babacan, acaba krize özgü koşulları yeterince dikkate alacak mı?

Türkiye’nin kendine özgü ekonomik ve sosyal koşulları, işsizlere iş bulma konusunu özellikle zorlaştırıyor. Bir yandan alttan gelen ve işgücü piyasasına dahil olan yeni çalışanlara iş bulmak, hem de halihazırda iş arayanları istihdam eder bir ekonomik performansı ortaya koymak gerçekten zor görünüyor. Tabloda da görüldüğü gibi; enflasyonun ve büyümenin çok farklı seviyelerinde dahi, işsizlik oranı %1’den fazla değişmiyor. 2008 yılındaki kriz ortamında ise, büyümedeki -%3,6’lık fark, işsizlik oranına +%3 olarak yansıyor. Aynı farkı, enflasyonla işsizlik arasında da tabi ki gözlemleyebiliyoruz. Enflasyondaki %3’lük azalma, işsizlikteki %3’lük artış ile doğrudan ilişkili.

İşsizlik, enflasyon vs.

Yeni hükümetin buradan çıkarması gereken bazı sonuçlar olduğunu düşünüyorum. Bu sonuçları daha önce birkaç defa tekrar etmeme karşın önemsiyorum. Bunlardan ilki; Türkiye’nin %6’nın altındaki büyüme oranlarıyla bugünkü işgücü piyasasını tatminkar düzeyde kontrol edemeyeceği ortada. Ekonominin istikrarlı olduğu 2002-2007 yılları arasındaki ortalama büyüme oranı %6,8 iken dahi, işsizlik oranını ancak bulunduğu konumda tutabilmişiz.

İkinci olarak; Enflasyonun daha da düşeceği beklentisini kırmaz isek, harcamalarını erteleyen kitleleri hareketlendirmek ancak geçici vergi tedbirleri ile sağlanabilir. Vergi indirimlerini sonuna kadar desteklemekle birlikte, bu indirimlerin süreli olduğunu da göz ardı etmemek gerektiğini düşünüyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir