Dış ticarette şirketler arası işbölümü…

Hafta içi, cari açığın ve işsizlik rakamlarının mevcut düşüş eğilimini sürdürdüğü açıklandı. Cari açığın finansmanında, sıcak para girişi de, doğrudan yatırım girişi de etkili tabii. İşsizlikte daha radikal bir seviyeye %8’lerin telafuzuna geçişi, yaz aylarına özgü istihdam desteğini ihmal etmeksizin, ihtiyatla karşılamak gerekiyor. Sonuçta iki yönde de beklentinin ötesinde iyileşme kaydedilmiş.

Ödemeler dengesinin finansman boyutuna odaklanırken, açığın karşılanmasının yanı sıra dış ticaret açığının azalmasına da gereken dikkatin yoğunlaşmasını sağlamak gerekiyor. Çünkü, finansman imkanları gerilediğinde reel dengedeki sorun azalarak da olsa devam ederse, yeniden rezerv kullanımına yol açan kur hareketleri oluşabilir.  İkinci bir faktör de, Türkiye’de dış ticaret yapan firmaların verimlilik ve ithal girdi bağımlılığında ezber bozan faktörler tespit ediliyor olabilir.

İhracatta bir zamanlar dillere pelesenk olan kur desteği ihtiyacı, en azından şimdilik gözden düştü. Merkez Bankası rezervlerinin 100 Milyar Dolar seviyesine yükselmesi  kurdaki beklentiyi düşük tutuyor. Döviz rezervlerinin bir bölümü bankaların emanet dövizlerinden oluşuyor da olsa, piyasanın algısını şekillendirmeye yetiyor.

Diğer bir ezberimiz olan  ‘ithal girdi bağımlılığı’nda firma ölçeği bazında değerlendirme yapmak daha doğru görünüyor. Şöyle ki; TÜİK verilerine göre azami 10, 50, 250 ve 250’den fazla çalışan sayısına sahip şirketlerde görülen eğilim, çalışan sayısı arttıkça ithalat içerisindeki payın da arttığı yönünde. Zaten doğal olan bu sonucun yanında, pek de hesaba katılmayan diğer bir gelişme, küçük firmalarına ihracattaki payları ile ithalattaki payları karşılaştırıldığında ortaya çıkıyor. Büyüklerde, firma büyüklüğünün ihracat payına aynı oranda yansıdığını görmek ise olası değil.

Daha başlangıçta not düşmek gerekebilir: Bahsedilen oran, tam olarak ithal girdi bağımlılığını göstermiyor. Sadece fikir veriyor. Ayrıca, Türkiye genelinde, ithalat toplamı ihracat toplamından fazla olduğu için, toplam ihracat içindeki firma payı ile toplam ülke ithalatı içerisindeki şirket payı eşit dahi olsa, bu oran parasal eşitlik anlamında gelmiyor. İki ayrı büyüklükteki pastadan söz ediyoruz çünkü.

Dolayısıyla, cari dengenin firma ve sonuçta Türkiye lehine gelişmesi için iki oran arasında eşitlik değilse bile yakınsama veya koşutluk denilebilecek düzelme gerekiyor. Küçük ve orta büyüklükteki firmaların ihracat odaklı çalışırken büyük firmalara göre daha etkin ve verimli olduğunun söylenebilmesi için ürün/girdi bazında dış ticaret hadlerinin (ihracat fiyatları/ithalat fiyatları) de bilinmesi bir başka konu.

Dış ticarette firma dengesinden bahsedildiğinde, altı çizilmeye değer bir başka ayrıntı daha var: Mevcut haliyle dahi, ihracat içerisindeki payı ile ithalat içerisindeki payı ihracat lehine fazla olan KOBİ’lerin, üretimlerinin bir kısmını ara malı olarak büyük şirketlere verdikleri gerçeği.

KOBİ’lerden ara malı olarak tedarik edilen girdiler kullanılıp ihraç ürünü haline gelen nihai mallar ihrac edildiğinde, hesabı da büyük firmaların ihracat hesabına yazıldığına göre, büyük firmaların dış ticarete konu mallarda verimlilik ve karlılık değerlendirmesi gereği bir kez daha ortaya çıkıyor. İhraç kaydıyla teslim ile ihracat arasındaki farkı ihmal etmeyelim. Tersi düşünüldüğünde, bu satırların yazarı da dahil, KOBİ’leri sürekli olarak birleşmeye ve kurumsallaşmaya yönlendirmek, Türkiye’nin dış ticaretini sanıldığı kadar pozitif yönde etkilemiyor olabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir