Çıktı açığı devam ediyor mu?

Ekonomi her şeyden önce bir kaynak-harcama dengesi. Bir ülke sözkonusu olduğunda da, tüm bir dünya ekonomisinden de söz edilse. Bir ekonominin potansiyeli ile fiili üretim değerleri arasındaki farka çıktı açığı adı veriliyor. Zaman zaman potansiyelinin ötesine geçen üretim düzeyi (pozitif çıktı açığı), kaynaklarının gerisinde üretim yapan bir ekonomide ise negatif çıktı açığının bulunduğu kabul ediliyor. Türkiye ekonomisi için şu anda negatif çıktı açığı bulunduğu konusunda bir konsensüs mevcut. Yani, ekonomi elindeki kaynaklarla bugünün ötesinde bir refaha ulaşabilir. Tahminler 2014 yılının altıncı ayına kadar çıktı açığının süreceğini gösteriyor.

Geçen yıl uygulanan politikaların süreci nasıl etkilediği malum. Ekonomi politikasını inşa eden otoriteler kontrolü elden bırakmanın erken olduğu görüşündeler. Potansiyel büyüme ile çelişkili görünen bu tutumun sebeplerinin araştırılması gerekiyor.

Risk iştahı artıyor…

Gelişmekte olan ülkelerdeki risk iştahı arttıkça, Türkiye ekonomisindeki risk birikimi de artıyor demektir. Gelişmiş ülkelerde risk, kamu kağıtları üzerinde biriktiği için oralardaki soruna Türkiye ekonomisi ile aynı pencereden bakmak uygun değil.  Türkiye için kaynak-harcama dengesizliğinin yansıdığı mecra, hanehalkı ve özel sektör. İki kesimdeki borç stoğunun Türkiye’nin kendine özgü koşullarına oranla yüksek olduğu düşünülebilir. Hanehalkı borçlarının seviyesi halen Batı ekonomilerinin gerisinde olduğu için bu iddia otoriteler bakımından ikna edici bulunmuyor. Fakat, özel sektörün borçları rahatlıkla risk yönetiminin sınırları içerisine giriyor. İki nedenle; Borçlar döviz cinsinden ve yatırımda kullanılan fonların kısa vadede talep bakımından beklenen karşılığı bulması gecikebilir.

Amaç enflasyonu önlemekse…

Başta bahsettiğim negatif çıktı açığı enflasyon görünümü bakımından çok değerli bir olgu. Tersi olsa, yani talep düzeyi potansiyelin üstünde seyretseydi, kesinlikle enflasyonu artırıcı yönde bir baskı oluşturacaktı. Bugünkü talep düzeyi muhakkak fiyat istikrarını koruyucu işlev görüyor.

Borçlanmada çıkış yolu vadeyi uzatmak…

Özel sektörün öngördüğü büyüme dinamiği ile borçlanma ihtiyacı arasında bir bağ olduğu ortada. Madem ki, yatırım harcamalarını finanse etmek için yurtdışındaki mali aracılara başvurulacak, vadeyi uzatmak, uzayan vadeye ödenecek faiz yükünü,  içeride azalan faiz yükü ile dengelemeyi denemek gerekiyor. Hazinenin de vadeyi uzatma çabası varken bu seçenek gözden geçirilebilir. Çünkü borçların bir kısmı geri ödemelerde, yine borç çevirmede kullanılıyor. Döviz cinsinden borçlanmada sadece faiz yükünü değil, kur riskini de kabullendiğinizde, geri dönüşlerde talebin canlanmasına bel bağlamak gerekecek. Artan iş hacminin geri ödemelerdeki kur artışını emebileceğini umabiliriz. Orta ve uzun vadede mümkün.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir