Küçük ekonomilerin de krizden etkilenmesi doğal. Rüzgarı en erken alan veya bitti-bitiyor derken son darbede yere serilen ekonomiler, ada ekonomileri olabiliyor. Küresel krizin başında İzlanda’nın durumunu hatırlayanlar çıkacaktır. Bir ada ekonomisi olarak varlığının çok üzerinde sermaye akımını taşıyan Güney Kıbrıs gibi çökmüştü o da. Kamulaştırmalar, siyasi değişimler birbirini izledi İzlanda’da. Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB’ne tam üye olarak kabul edildiği ve sonrasında dönem başkanlığı yaptığı süreçte, ekonomisi ile ilgili kriz emareleri yok değildi. En hafifinden krize açık bir piyasa yapısı olduğu anlaşılıyordu.
Geçtiğimiz haftalarda AB’nden mevduatlara vergi getirmesi uyarısını aldı Güney Kıbrıs’lılar. Siyaseten kabulü zor bir uygulamayı red de etse, G. Kıbrıs, yakın zamanda enerji hatlarının devri, toprak satışı, petrol ve gaz arama izinleri aracılığıyla büyük nakit girişleri sağlamaya zorlanabilir.
Tek para biriminin zararları…
Küçük ekonomiler sermaye akımlarına açıldığında öncelikle hızlı girişlerin etkisiyle bir sınıf atlıyorlar. Ortak para birimi kullanımı yatırımcılara güven verdiği için zaman zaman kar realizasyonları veya krizler dolayısıyla fonların sahiplerine geri döndüğü dönemler oluyor. Yine küçük ölçekli ekonomilerin vergi avantajları yoluyla mevduat sahiplerine cazip imkanlar sundukları da ayrı bir vaka. Off-shore bankacılık ada ekonomileri için en basit kalkınma aracı olarak değerlendiriliyor.
Ekonomiler, olası bir dış açık verdiklerinde kendi merkez bankalarında basmadıkları bir parayı devalüe de edemiyorlar tabii ki. Sermaye çıkışı bu defa finansal kesimin erimesine ve paniğe yol açarak kartopu gibi büyüyen bir hem iç hem de dış açık görünümü sergilenmesine yol açıyor.
İç piyasaya borçlarınız da ortak para birimi ile olunca, ne borçların vadesini uzatabiliyorsunuz (konversiyon) ne de para basıp enflasyonist bir etki pahasına da olsa borçları ödeyebiliyorsunuz. Hatta moratoryum ilan etmek, ‘ben bu borçları ödemiyorum ey ahali!’ diyebilmek dahi sizin elinizde olamıyor. Kısacası iç borçlanma senetleri bile, dış borçlar kadar risk taşıyan bir unsur haline geliyor. Hemen önünüze bir acı reçete konularak, sisteme olan güveni tazelemeniz talep ediliyor.
BRICS Para Fonu Geliyor…
Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika liderleri tekrar bir araya gelerek bir para fonu oluşturma konusunu görüşmek üzere toplanıyorlar. Bu noktaya dikkat: Fon, Suriye ekonomisine de destek verecek. IMF’nin pabucu dama atıldıktan sonra Dünya ekonomisi makyajlarla günü kurtarmaya çalışırken, artık farklı bir ekonomik ve siyasi blok olduğu her haliyle belli olan ekonomiler kendi dertlerine derman olmanın peşinde.
Suriye’yi de işin içine kattıklarına göre, başlangıçta konulan 50 Milyar Dolar’lık sembolik fon yeterli olmasa da, sayılan ülkelerin Dünya’nın geleceği ile ilgili planları ciddi. Zamanla oluşacak ara bölgede, Türkiye’nin rolü ciddi ölçüde gelişebilir. TL’sının ‘rezerv para’ olma konusu defalarca yazılmış da olsa, fikrin canlı tutulmasında yarar var.
‘Parasal Birlik’ ne zaman yararlı?
Yeni oluşan devletlerin, krizden ancak para sistemini değiştirerek çıkabilecek olanların sayısı arttıkça, TL, Türkiye gibi hammadde üretmeyen ve enerji ithal eden ekonomilerin ihtiyacını karşılayacak para birimi olabilir. AB ve Euro ile ‘parasal birlik’ sağlanmayacaksa, TL’nin hinterlandını oluşturmak gerekiyor. Sermaye akımlarının med-cezirlerinden korunmanın en iyi yolu, işlemlere konu olan parayı kendi matbaasında basabilen bir ülke ekonomisi olmaktan geçiyor.