Türkiye ekonomisinin son yıllarda yakaladığı büyüme oranlarının sonuna yaklaşıldı. Dünya ekonomisinde yaşanan gelişmelerle birlikte, ülke içerisindeki koşullar da gelişme dinamiğini destekledi. Şimdi aynı koşullar, dünyayla birlikte Türkiye’yi de sürdürülebilir küçülmeye zorluyor. Küçülmeden kasıt tabii ki büyüme hızının yavaşlaması; reel bir küçülmeden söz etmiyoruz. Makro ekonomik politikalarla ilgili tedbirler uzun uzadıya yazılıp çiziliyor. Yeni bir iktisadi çevrimle karşı karşıya kalan üreticiler arasında en deneyimliler ise, dünya kriz literatürüne geniş katkılarda bulunan bizleriz.
Enflasyonla mücadele politikaları ne zaman “arz-ı endam” etse, cümleler “büyümeden fedakarlık etmek”le başlar. Bu kez tablo farklı. Neredeyse, tüm merkez bankaları faiz indirip, piyasaya fazlasıyla güvence vererek, büyümeden fedakarlık etmemek için bu kez enflasyonu tercih etmiş görünüyorlar. Yeni canavar, enflasyon canavarı değil, resesyon canavarı. Resesyon ya da durgunluk canavarının resmi ise bizim alıştığımız “ağzından ateş püskürten dinozor” ya da “ejderha” yerine, uzaklarda bir yerlerden, sislerin arasından gelen nal sesleri ve at kişnemeleri ile kendini iyiden iyiye belli eden düşman süvarisi silueti şeklinde resmedilebilir. Sisin içinden gelen sesler, düşmanın uzaklığı konusunda fikir verir ama, yanlıştır çoğunlukla. Uzaktayken yakın, yakındayken uzakta zannedilir düşman.
Piyasa ekonomisinin çocukluk ve ilk gençlik hastalıklarının hepsini bilumum kriz aşılarıyla atlatmış olduğu belli olan şerbetli Türk girişimcisine tavsiyelerde bulunmak haddimiz değilse de, usulünce birkaç cümle söylemek gerekir.
– Borçlarınızı mümkünse yeniden yapılandırın. Ama, sizin borcunuz başkasının alacağı olduğu için, tabi ki karşı tarafın da alacaklarını yeniden yapılandırmak istemesi gerekir. İki tarafın birden iflas etmemesi için, iki tarafın da fedakarlığı şarttır.
– Şahsi servetinizden işletmeye nakit aktarmamaya çalışın. Ekonomi küçülürken, hem servetin parasal değeri küçülür, hem de işler yoluna girdiğinde aynı kaynakla aynı serveti yerine koyamazsınız.
– Ekonomideki gerilemeyi, şirketinizin kuluçka dönemi olarak değerlendirmeye çalışın. Gittikçe yaygınlaşmaya başlayan ifadesi ile inovatif ve yüksek nitelikli insan kaynağı istihdamından vazgeçmeyin.
– Stok ve tedarik zinciri yönetimine itina gösterin. Ekonomi aşınırken, stok değeriniz, bilançonun karşı tarafında “kısa vadeli borçlar”, tedarikçileriniz ise “ağlayan alacaklılar” haline gelir. Mümkünse tedarikçilerinizin size olan bağımlılığını azaltın. Siz de tedarikçisi olduğunuz firma sayısını artırıp, riskinizi sınırlandırın. Zira, herkesin aynı anda batması teknik olarak mümkün değildir. Birisi batmışsa en azından alacaklılarının bir kısmına borcunu ödemiş demektir.
– Geçmiş başarı hikayelerinize o kadar güvenmeyin. Sizin “başarılıydım” dediğiniz dönemde, asıl işletme faaliyetlerinden para kazanılmasa dahi, faizdeki tasarruflardan para kazanılıyordu. Enflasyon oranı %60’dan aşağıya düşmediği için de, istenildiğinde üretilen mal ve hizmetlerin fiyatlarına zam yapılabiliyordu.
– Yukarıdaki listeyi, IMF ile Türkiye arasında yeni bir stand- by anlaşması imzalanmadan uygulamaya çalışın.