FITCH, geçtiğimiz günlerde, Türkiye’nin kredi notunu ‘yatırım yapılabilir’ seviyesine yükseltti. Büyük olasılıkla Moody’s ile Standard and Poor’s bu artırımı takip edecektir. Not artırımının olası etkileri simüle edilirken öne çıkan başlıkları sıralamak gerekebilir. Yapılan çalışmalara bakılırsa, gelişmekte olan ülke ekonomilerinde kredi notu artışını takiben karakteristik bazı görüntüler oluşuyor. Türkiye ekonomisinin de içinde bulunduğu bu grubun not artışından kaynaklanan etkileri yönetebilmesi için senaryonun hazır olmasında yarar var.
1- Not artışı yapılan ülke ekonomisine yönelik kısa vadeli sermaye hareketi artıyor. Bu çerçevede Türkiye ekonomisine giren sıcak paranın miktarında artış kaçınılmaz görünüyor.
2- Kredi notu artan gelişmekte olan ülkelerin ulusal para birimlerinde değerlenme gözlemleniyor.
3- Bankacılık kesiminin, kaynak artışını kredi arzını artırarak yanıtlaması, kredi notunun diğer bir beklenen sonucu.
4- Faiz oranlarında düşüş beklenmelidir. Bu defa düşüş, doğrudan, politika faizinin aşağıya çekilmesi şeklinde olmalıdır.
Kabaca, yukarıdaki dört ana başlıkta beklenen senaryoların kendi içinde bazı olumlu-olumsuz beklentileri geliştireceği de anlaşılacaktır.
Öncelikle kısa vadeli sermaye hareketinin Türkiye ekonomisine net katkısını ele almak gerekir. Mesela enflasyonla mücadelede TL’nin değerlenmesinin doğrudan bir yarar sağlayacağı kesindir. Döviz kurunu baskılayacak bir döviz girişi, Türkiye’nin yapacağı ithalatı bugünkünden ucuz hale getirecektir.
Not artırımının yumuşak karnı cari açık…
Aynı nedenle, ithalat meyli artacağı için bu defa ödemeler dengesinde sağlanan dengelenme trendinin bozulacağı görülebilir. TL değerlendikçe, ihracatçının ‘döviz kurunu doğru yönetelim’ veya ‘ kuru yükseltelim’ çığlıkları ayyuka çıkabilir. Not artışından sonraki dönemin yumuşak karnı ‘cari açık’tır.
Hükümet, not artırımını bekliyordu…
Orta Vadeli Plan (OVP) hedeflerini hatırlarsak, sıkı maliye ve para politikasının devamına karşın, büyüme hedefinin %5 odağına yerleştiğini vurgulamıştık. Yine tekrar edilecek olursa, istihdamın ve enflasyonun hedef değerlerinde yabancı sermaye girişinin öngörüldüğü, daha doğrusu portföy yatırımları ile sağlanacak kaynak girişinin senaryonun merkezinde olduğu anlaşılıyordu. Ekonomi yönetimi, not artırımını bekliyor olmasaydı, hem büyüme hedefinin hem de enflasyon hedefinin aynı zaman diliminde bu düzeyde tutulması uygun olmazdı.
ABD’nin seçimi ‘mali sıkılaştırma’ gerektirebilir…
Obama’nın yeniden seçilmesi kadar, Temsilciler Meclisi’nde Cumhuriyetçilerin yeniden çoğunluğu sağladığı gerçeği, ekonomik görünümde bazı düzeltmeleri önermeyi gerektiriyor. ABD ekonomisi birkaç ay içinde zorlu bir eşikten daha geçecek gibi. Sorun borçlanma sınırının artırılması konusunda Temsilciler Meclisi’nin ikna edilmesi. ABD bu konuyu kolaylıkla çözemezse – ki öyle görünüyor- çözümsüzlüğün uluslararası sermaye hareketlerine etkisi kaçınılmaz olarak negatif yönde olur. Küresel sermaye akımındaki miktar ve dolaşım sorunu, ister istemez yukarıda sıralanan finansal desteğin bir kısmını deflate etmeyi içermelidir.