Kurdaki sıçrama en hızlı şekilde dış ticaret ve enflasyon rakamlarına yansımış oldu. Yayın tarihleri ve kapsadıkları aralık itibariyle daha güncel sayılabilecek olan rakamlar arasında özellikle Yurtiçi Üretici Fiyat Endeksi’ndeki gelişmeler son derece dikkat çekici. Yakın gelecekle ilgili fikir vermesi bakımından bu iki verinin bazı unsurları üzerinde durulmalı.
Enflasyon
Kurdaki artış nedeniyle oluşan enflasyon hakkında neredeyse kesinleşmiş iki bilgiyi tekrar edelim:
1) Kurdaki %10’luk artış, fiyatlar üzerinde %1,5 oranında etkide bulunuyor.
2) Döviz kurunun TL bazındaki fiyatlamaya geçiş süresi 1,5 ila 2 ay arasında gerçekleşiyor.
Yukarıdaki verilerden hareketle elimizdeki endeks verilerinin eğilim olarak süregideceğini varsaymak yanlış olamayacaktır. Belki TÜFE üzerindeki artış oranlarının kuvvetle artarak devam edeceğini altını çizerek öngörmek daha doğru. Dövizle birlikte artan üretim maliyetlerinin birikerek tüketiciye daha az yansıtılabildiği aylar geride kalmış görünüyor.
2018 Tüketici ve Üretici Fiyat Endeksleri Karşılaştırması (*) | (2003=100);
(Bir önceki yılın aynı ayına göre) |
||
TÜFE | YURTİÇİ ÜFE | FARK | |
OCAK | 10,35 | 12,14 | 1,79 |
ŞUBAT | 10,26 | 13,71 | 3,45 |
MART | 10,23 | 14,28 | 4,05 |
NİSAN | 10,85 | 16,37 | 5,52 |
MAYIS | 12,15 | 20,16 | 8,01 |
HAZ. | 15,39 | 23,71 | 8,32 |
TEM. | 15,85 | 25 | 9,15 |
AĞUS. | 17,9 | 32,13 | 14,23 |
*TÜİK verilerinden derlenmiştir.
Dış ticaret verileri ile birleştirirsek fiyatlamadaki sorunlu döneme ilişkin tabloyu daha net görebileceğiz.
Öncelikle dış ticaret verilerinin olumlu özellikleri olumsuz yanlarından çok daha fazla. Haziran ayını kapsayan veriler, dış ticaret açığının %32,6 azaldığını, ihracatın %11,6 arttığı ve ithalatın %6,7 azaldığını, ihracatın ithalatı karşılama oranının %70’e yükseldiğini gösteriyor.
Dış ticaret üzerinden fiyatlara yansıyan sorun, ithalatın %75’inin halihazırda hammadde dışalımından kaynaklanması. ÜFE içerisinde ara malı fiyatlarının bir önceki yıla göre %39 artış gösterdiğini hesaba katarsak, ithalat yapmadan üretemeyen ama üretebildikçe fiyat şokunu üstlenmek zorunda kalan bir imalat sanayinin, ürünü tüketiciyle buluşturmakta zorlanabileceği bir döneme giriliyor demektir.
Fiyat ve piyasa yapısının sanayi üretimi üzerinde etkisini öngörmek zor değil. Haziran ayını kapsayan veriler dahi Mevsim ve Takvim Etkilerinden Arındırılmış Sanayi Üretim Endeks Değeri’nin aylık bazda %2 değer kaybettiğini gösteriyor. Temmuz ve Ağustos verilerinin daha iyi olmasını bekleyenler de maalesef çoğunlukta değil.
Büyüme
Geçtiğimiz yılın büyüme rakamları son derece yüksekti. Bu yılın şanssızlığı kur etkisi ile baz etkisinin aynı anda istatistiklere yansıyacak olması.
Stagflasyon Öngörüsü
Medyada yer alan stagflasyon öngörüsünü temellendirebilmek mümkün ama henüz erken…
Her şeyden önce stagflasyondan söz edebilmek için işsizlik ve durgunluğun da fiyat artışlarına eklenmesi gerekiyor. Bir çeyreklik büyümeyi heba ettiğimiz 2016’da dahi resesyon şartları oluşmuş değildi. İki çeyrek üst üste negatif büyüme şartlarının oluşup-oluşmayacağını şu anda kestiremiyorum.
Varsayalım ki ekonomi 2018 yılının ilk iki-üç ayına dek büyüme dinamiklerini yakalayamadı ve resesyona girdi. İşsizliğin yüksek oranda eşlik etmeyeceği bir resesyon yine stagflasyon koşulunu sağlamış olmayacaktır. Zira, Türkiye’de kamu istihdamını yabana atarak yapılan istihdam değerlendirmelerini eksik buluyorum.
Stagflasyon, çözümü çok güç bir problem olduğu için emin olmadan seslendirmek ekonomiye yarar sağlamayacağı gibi Türkiye gibi kayıt dışının yaygın olduğu ekonomilerde yanlış öngörüde bulunmuş olmak gibi açığa düşüren bir yanı da yok değil.
Yeni Dönem
Adı ne olursa olsun ekonomide yeni bir döneme girilmiş oldu: Ekonomi küçülecek ve fiyat yapısı bozulacak.
Tüketicilerin daha az tüketeceği, üreticilerin daha az üreteceği bir dönem başlarken Türkiye ekonomisinin önceki krizlere göre daha dirençli olduğunu not etmek gerekir. Jeopolitik faktörler de hesaba katılırsa zorunlu olarak özkaynak ağırlıklı bir finans modeline geçişin ipuçlarını veren bir krizden söz etmek mümkün.