Hafta içi gelen sanayi üretimi verisi geleceğe ilişkin ümitli olunmasını mı sağlık veriyor? Sanayi üretimine eşlik eden destekler şimdilik kuvvetli değil. Kapasite kullanımı, enerji tüketimi ve reel kesim güveninde paralel artışlar henüz istenen seviyenin altında. Aksine para piyasaları ise gelişme yönünde. Kredi artış hızı ve sermaye girişi beklentinin de üzerinde. Gündeme bu çerçeveden baktığınızda, faiz kararlarının ve kur seviyesinin hangi nedenlerle haberlerin baş köşesine yerleştiğini anlayabilirsiniz.
‘İndirin dedik indirdiler’…
Hafta içinde Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın faiz haddi ile ilgili beyanı tartışıldı. Sayın Çağlayan faiz oranlarının yüksekliğinden şikayetçi olduklarını, Merkez Bankası’nın bu ‘temenni’leri dikkate aldığını söylüyor. Aslında Merkez Bankası, politika faizini değil daha çok faiz koridorunu düzenlemeyi tercih ediyor. Bu sinyalleri değerlendirirken aradaki farka çok dikkat etmek gerekir.
Döviz kurunu n’apalım?
Ayna hafta içerisinde Merkez Bankası Genel Kurulu’nda konuşan Erdem Başçı da ‘kurda aşırı oynaklık istemiyoruz’ diyerek, aşırı değerlenmeyi tercih etmediğini teyit etti. Ardından küresel trendin ‘düşük faiz, dengeli büyüme’ temelinde oluştuğunu söyledi.
‘Düşük faiz’ denildiğinde umulan yararların neler olduğunu not edelim. Öncelikle, likiditeye erişimin kolaylığı tabii ki. Reel kesimin, kamu kesiminin, tüketicinin, iktisadi kararlarını alırken, nakde ulaşma konusunda yüksek faize göre daha az sorun yaşaması. Tasarrufların, yüksek faiz nedeniyle para piyasalarına değil, reel ekonomiye yönelerek iktisadi verimliliğin artması. Buraya kadar çok iyi.
Türkiye ekonomisini küresel piyasalardan ayrıştıran unsurları da yukarıdaki taleplerle birlikte değerlendirelim. Enflasyon seviyesinde önemli bir düşüş sağlandı, fakat %5’e erişinceye dek enflasyonla mücadeleye devam edilmesi isteniyor. Cari açık seviyesi yine önemli bir fedakarlıkla GSYİH’nın %6’sına indirildi. Not artırımı ve kamu dengesi sayesinde sermaye girişi devam ediyor. Ekonominin ısınmasını önlemek için kredi artış hızının sınırlanması ama aynı zamanda üretimin artarak çıktı açığının kapatılması gerekiyor.
En uygun bileşim: ‘Dövize müdahale etmemek’
Bu koşulların optimal bileşiminde TL’nin değer kaybetmesi başrol oynuyor gibi görünüyor. Fakat Türkiye’deki resmi kur politikası ‘dalgalı kur’. Yani döviz kurunun serbestçe dalgalandığı sistem. Enflasyon samimiyetle %5 hedefine yakınlaştırmak istendiğinde kuru düşük tutmak zorunda olduğumuzu da artık ezbere biliyor olmalıyız. Faizi aşağıya doğru esnettiğinizde ve bunu sürdürmeye ilişkin mesaj verdiğinizde ise olacak olan belli: Daha yüksek faizle sattığınız borçlanma araçları değer kazanacak. Faiz giderek düşecek dediğinizde, beklenenin aksine tahvillere yönelik talep artıp, döviz girişi devam edecek. TL değerlenecek. Portföy yatırımları hızlanacak. TL değerlendiği müddetçe de cari açık konusunda kısa vadede sonuç alınamayacak. Çünkü geçtiğimiz yıl o mesafe tüketimden feragat ederek kapandı. Rekabet gücünü artırmanın dışında yine altını çizelim kısa vadeli bir başka çözüm yok. Zira, ekonomi yönetimi sermaye girişini vergilendirmeyi bir seçenek olarak görmüyor.
İşin başı da sonu da tercih yapmaktan geçiyor…
Para ve sermaye piyasalarının yönetim ve gözetiminde elinizde iki silah var. Kur ve faiz. Bunların aynı anda ikisini birden yönetmeye kalkıştığınızda genellikle biri patlıyor. Dünya’da da Türkiye’de de defalarca denenmiş bir yanlış yöntem. Bugüne dek,’ yönetilen faiz’, ‘dalgalı kur’ politikası iyi veya kötü, kendi içinde tutarlı, öngörülebilir bir yöntem olmuştu. Merkez, karşılıklar politikasını da etkin bir şekilde kullandı, kullanıyor.
Döviz kuruna ilişkin temenniler giderek buyurgan bir üslupla seslendirilmeye başladığında işler karışabilir. Merkez Bankası’nın çok ciddi bir rezerv artışı sağladığı ortadayken ataklara karşı koyması mümkün de olsa, 2011 sonundaki gibi rezerv eritip başladığımız noktaya geri dönmeye gerek de yok. Çünkü bu defa özel sektörün döviz borçlarını da dikkate almak zorundayız. Ekonomi yönetimi, ya faizi ya da döviz kurunu yönetmeyi tercih etmenin teknik bir zorunluluk olduğunu biliyor olsa gerek. Yeni bir not artışı akışkanlığı hızlandırdığında, süreci yönetmek zorlaşabilir.