İsrail’in Gazze’de yaptıkları ortada. Uluslararası devletler ailesinin konuya yaklaşımı da gayet net. Türkiye, Venezuela, Şili gibi bir kaç ülkeyi hariç tutarsak, İsrail’in, Gazze’deki operasyonu büyük oranda destek görüyor. On yıllardır benzer şekilde devam eden seyre bakılırsa, bu tutum pek değişeceğe de benzemiyor. İsrail’i bu denli güçlü kılan bir sürü siyasi, ideolojik, dini vs. motifin yanında Dünya’daki ekonomik yapının da bulunduğunu herkes biliyor.
Finansal globalleşme İsrail’in işine yaradı…
İstailoğulları’nın yakın tarih boyunca ekonomik aktivitelerin hangi türlerine daha yatkın olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Sanayi kapitalizmi döneminde ticaret. Finans kapital evresinde, yani bugünün de içinde bulunduğu son dönemde, para ve ve sermaye piyasaları. Kentleşme ve sanayileşmenin uluslarası güç dağılımı bakımından özeti de bundan ibaret değil mi?
Sermaye birikimi arttıkça, getirisi daha yüksek alanlara sermaye ihraç eden birikim modeli, getiri oranları eşitlenmeye başladığında kriz ve savaşlar yoluyla yeni bir denge noktasına ulaşıyor. Son iki yüzyıllık süreçte dağınık halde bulunan Yahudi topluluğu aslında gayet anlaşılır bir nedenle, sürekli nakitte ve menkul değerlerde kalmayı yeğ tuttu. Sürgüne ve soykırıma uğrama korkusuyla… Bugünün en çok rağbet gören malı/değeri de işte bu fonlar…
Dünya bu savaş canavarını kendisi mi yarattı?
Kendi devletlerini kurunca bütün beşeri ve taşınır sermayelerini de bir araya getirme başarısını gösterdiler. Bir bakıma, uluslararası siyasi dengeler onları bir finansal güç merkezi olmaya doğru iteklemiş oldu. İsrail’in bugün ulaştığı güce tam anlamıyla bilinçli bir spekülasyon güdüsünün yol açtığı söylenemez. Fakat uluslararası ekonomik eğilimlerin Yahudi Devleti ve iş dünyası tarafından çok iyi okunduğu da yadsınamaz. İnanmayan bir zahmet İsrail Merkez Bankası’nın bilançosuna göz atıversin. Ülkedeki döviz girişinin ne kadarı iç kaynaklardan ne kadarı Dünya’daki Yahudi topluluğundan sağlanıyor az çok bir fikir edinebilir.
Pazarın genişlemesi için İsrail…
Tarihin olağan akışı, 2008 krizinden sonra büyük bir savaşın çıkması yönündeydi. Bilinen anlamıyla savaş çıkmadı ama bütün Kuzey Afrika, bazı Sahra altı ülkeler ve Ortadoğu’da çatışmalar başladı. Bu ülkeler, kendilerini rejim değişikliklerinin ve iç savaşların içinde veya eşiğinde buldular. Eski savaşların ekonomilere pazar açma işlevini yerine getirmek üzere mikro savaşlar başladı. Bazısı sona erdi, bir bölümü devam ediyor.
Bundan sonraki aşamada, orman yakılarak açılan tarlalarda ekim-dikim başlayacak. Yönetimler değişti. Istikrar programları ve dışa açık ekonomilerin inşası tamamlanacak. Bu işlerin kotarılması için de askeri ve özellikle finansal olarak İsrail’e ihtiyaç var.
Bu bölgenin sermaye ihtiyacını karşılayan İsrail, mal ve hizmet ihtiyacını karşılayacak olan Batı ekonomileri için korunup-kollanmaya en çok da şimdi ihtiyaç duyuyor. Ortadoğu ve Afrika’nın standart, erişkin, ehlileştirilmiş birer tüketici devletler topluluğu oluşturması yolunda adımlar atılmaya devam ediyor.
Suyun yönü değişebilir…
Piyasaları manipüle etme noktasına geldikten sonra işin kolay kısmı başlıyor. Hesaplanamayan bir faktör hariç: Uluslararası sivil kamuoyu. Bugüne dek, İsrail ile Filistin arasındaki orantısız güç kullanımı, siviller tarafından yaygın biçimde eleştirilmiyordu. Nihai olarak genişleyeceği anlaşılan İsrail karşıtı platformların, oy korkusuyla siyasi alanı, devlet politikalarını er geç etkileyeceği gözden uzak tutulmamalı.