Futbolun Yunanistan’ı Olduk…
Şike tartışmaları ile meşguldük. Golü, mali kriterlerden yedik. Ekonomik kural ve aslında anlayış değişikliğini çözemediğimiz çağdaş futbol dünyası, Türkiye futbolunu yavaş yavaş bünyesinden dışarıya atıyor.
UEFA; Beşiktaş, Bursa ve Gaziantep kulüplerinin bir yıl süreyle Avrupa kupalarından men edildiğini duyurdu. Bu yaptırım, temyiz yolu açık bir karar da olsa şike tartışmaları devam ederken önemli bir konu olarak gündemde yerini korumalı. Çünkü, bu defa UEFA tarafından dikkatle seçilmiş sözkonusu üç kulüp nezdinde, Türk futboluna verilen mesaj şu: ‘Bu iş böyle gitmeyecek’.
Ceza alan kulüplere isnat edilen suçlar birbirinden farklı ama ortak yön belli: Mali disiplinsizlik. Beşiktaş’a verilen ceza, mali kriterler arasında yer alan bilgilerde yanlışlık bulunması nedeniyle ‘kesilmiş’. Satır aralarından anlaşıldığı kadarıyla, mali formlar şekil olarak herhangi bir eksiklik taşımıyor olsa da içeriğinde doğru olmayan beyanlar bulunuyor. Mesela, ‘borcum yoktur’ dediğiniz ve bu taahütü imzaladığınız halde, yapılan araştırmada, taahütün düzenlendiği ve içerdiği tarihler itibariyle borcunuz bulunduğu tespit ediliyor.
Vahim hatalar…
Bu tür hatalar veya yönlendirmeler her zaman yapılabilir. Futbol dünyasında son derece normal de karşılanabilir. Ama, alınan duyumlara göre, UEFA’nın Türkiye’den yapılan kulüp beyanlarını TFF’yi de pas geçerek bağımsız danışmanlara yönlendirmek zorunda hissettiği gerçeği artık güven erozyonu değil, tümüyle güvensizlik göstergesi. Yanlış beyanların ve aksaklıkların kulüpten sonra TFF’yi ve UEFA bürokrasisini geçerek doğrulatılmaya ihtiyaç duyulması sonucunda ortaya çıkarılan ‘hata’ların varlığından bahsediliyor.
Düşünün ki, sözkonusu bilgiler mali müşavirler (SMMM) tarafından hazırlanıp, yeminli mali müşavirler (YMM) tarafından onaylanıyor. Ardından kulüp yönetimince en üst düzeyde onaylanıp, TFF’ye ve oradan UEFA’ya gönderiliyor. Kulüp halka açık olduğunda, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) gibi kuruluşlar da bilgilerin muhatabı ve kullanıcıları oluyor. Tüm bu aşamalardan geçerek sunulan evrakların gerçeğe uygun olmaması, UEFA açısından sistemin külliyen mali suça iştirak konusunda ittifak etmesi anlamına geliyor.
Bursaspor ve Gaziantepspor’a verilen cezalarda bonservis ödemesindeki sarkmalar gerekçe gösteriliyor. Mayıs ayının başında Beşiktaş Kulübü Başkanı Fikret Orman’ın bizzat yaptığı ve gerçekçi bulunan savunmaya karşı verilen para cezası ile cezaya konu eylem ve işlemlerin 5 yıl içinde tekerrürü halinde, 2 yıl men cezası verileceği uyarısına, yine aynı UEFA’nın Disiplin Müfettişleri tarafından itiraz edildi. Beşiktaş’a, işte bu son itiraz sonucunda 1 yıl men cezası veriliyor. Üç kulüp için de, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (CAS) yolu açık.
Beşiktaş’ın haricinde hedef olarak seçilen diğer iki kulübe daha önce çeşitli mali suçlar kapsamında yerel otoritelerce yapılan operasyonları hatırlayınız. Zaman zaman mali polisin, Mali Suçlar Araştırma Kurulu (MASAK)’nun kulüpler hakkında çalışmalar yaptığını duyduk ve gördük.
Benzer disiplinsizliklerin, aslında pek çok Türk kulübünde hali hazırda devam ettiğini herkes gibi UEFA da biliyor. TFF hayli hayli biliyor ki, UEFA Lisans Başvurusu zaten TFF’nin bilgilendirmesi ve kontrolü ile sağlanıyor. Cezalara konu olan problemlerin, başvurudan, lisanslamanın tamamlanmasına kadar her aşamada resmi ve gayriresmi müdahil olan TFF’nin bilgisi dışında kalması mümkün değil. Hatta, bu işi kuralına, özüne uygun yapmaya çalışan kulüplere ekstra destek sağlayan bir federasyondan dahi söz edilebilir.
Nedir bu kriterlerin amacı?
Okuyucuyu uzun teknik detaylara boğmak yerine, belki de UEFA’nın mali kriterleri ile ne amaçlandığını anlatmaya çalışmak gerekiyor. Daha önce ‘mali kriterler’ şeklinde özetlenen finansal yönetim ilkeleri, 2012-2013 yılından itibaren ‘finansal fair-play’ olarak adlandırılıyor.
– Futbol endüstrisine dışarıdan kaynak girişi yapılması istenmiyor. Yani, bir kulüp ‘kara para aklama mekanizması’ olarak kullanılıyorsa, girişler, henüz kaynak seviyesinde kesintiye uğratılmış olacak.
– Kulüplerin bütçe açığı vermesi engellenmeye çalışılıyor ki; açık olmayınca usulsüz kaynak girişi de olmayacaktır. Kulüplerin sahip ve yöneticilerinin kulübü önce borçlandıracak şekilde işlem ve eylemlerde bulunup, ardından kişisel alacaklı haline gelerek, sürekli-kadrolu yöneticilik vasfını kazanmaları engellenmek isteniyor.
– Bütçenin girişi de çıkışı da kontrol altına alındığında, arkasından sportif açıdan doğru yönetilen kulüplerin kendiliğinden ortaya çıkacağı anlaşılabilir. Bütçede karşılığı olmayan bir transfer yapamadığınızda zorunlu olarak altyapı ve oyuncu tespitinde dikkatli davranacak yöneticiler başarılı olabilecekler.
Kurallar, nihayetinde rekabet eşitliğini amaçlıyor….
UEFA’nın finansal fair-play uygulamasından amaçlanan, öncelikle rekabet eşitliğinin sağlanması. Haksız rekabetin önlenmesi için mali kaynak ve harcama alanında öz kaynak geliştirme mekanizmasının özendirilmesi…
Şike ile ilgili sonuçlardan önce mali disiplini öne çıkaran bir cezalandırma anlayışı ile üç konu amaçlanmış olabilir. İlki; ‘mali disiplin sağlanmadan, şike, teşvik, bahis vesaire gibi konular her zaman gündemde kalacaktır’ gerçeği hatırlatılıyor. İkincisi; Dünya ve özellikle Avrupa kamuoyuna, ‘bakın Türk kulüplerine ne ağır cezalar verdik, şike ile ilgili verilecek ceza konusunda beklentinizi yüksek tutmayın’ mesajı veriliyor olabilir. Son ve en kötü ihtimal, bu cezalar, ‘mali bilgilerden dolayı bu cezaları veriyor isek, şike ile ilgili konuda müsamaha beklemeyin ve hazırlıklı olun’ uyarısı olarak okunabilir.
http://www.manisahabergazetesi.com.tr/v2/koseyazisi-523-Futbolun-Yunanistani-Olduk.html