Ekonomideki Belirsizlik Algısı Kötümserliğe mi dönüştü?
Reel kesim dış piyasaların hareketini gözlemekten bitkin düştüğünde, tüketimin gücü ancak geçici bir süre imdada yetişebilirdi. Euro Bölgesi, ertelediği sorunların faturasını ödemeye devam ediyor. AB ekonomilerine göre pozisyon alan üretim gücü birkaç aylık beklemeden sonra, gerilemenin artık konjonktürel olmaktan çıkıp, yapısallaştığına inanmaya başladı. Sanayi üretimi başta olmak üzere birçok göstergenin iç talebin taşımaktan yorulduğu sınırlara ulaştığı anlaşılıyor.
Merkez Bankası, Nisan enflasyonu karşısında takındığı sıkı para politikası tutumunu, dövizdeki sıçramalara tedbir olarak daha da sıkılaştırdı. Faiz dışındaki tüm enstrümanları kullanarak kredi imkanlarını sınırlama arzusu ortaya konuluyor.
Mayıs ayı enflasyonu beklendiği gibi yıllık enflasyon hesabını tek haneye düşürünce, paranın yönü yeniden tüketim eksenine doğru yol alacak mı? bilemiyorum. Gerçekçi bir tahmin yapmak gerekirse, piyasaların dar alana göre hesap yapmayı kabullendiği bir ekonomik ortamda, enflasyonla mücadelede yol almak daha doğru bir tercih olabilir. Döviz kredileri de kontrol edilmek istendiğine göre, kurun kontrolüyle daha sert bir dezenflasyon koşulunu veri olarak almak uygundur. Haziran’da gelmesi muhtemel negatif veya çok sınırlı fiyat artış oranları Merkez’in başarı motivasyonunu da artırabilir.
AB ve son günlerde sürpriz şekilde ABD’de dahi reel piyasa güçlüklerinden kaynaklanan bir veri seti kabul görüyor. Petrol fiyatlarının gerilemesinde büyük payı olan bu gelişmelerin fiyat artışlarını göğüslemekte yardımcı olması beklenmeli.
Memur maaş artışlarının belirli sınırların dışına çıkmaması, dış ticaret açığındaki pozitif gelişmeler, küçülen reel aktiviteye karşı hükümetin dikkatli davranmaya çalıştığını gösteriyor. Dış ticaret açığının hesabıyla ilgili sorunların açıkla ilgili bazı mesajları içerdiğini düşünüyorum. İhracat ve ithalat rakamlarının Amerikan Doları ile ifade edildiği uluslararası istatistiklerin, Dolar’la Euro arasındaki çapraz kurda meydana gelen değişimi Türkiye’ye olabilecek en olumsuz şekilde yansıttığı söylenebilir. Euro, Dolar karşısında değer kaybettiği sürece böyle de devam edecek.
İhraç ürünlerinin çoğunu Euro olarak değerleyen bir hesap sisteminde, ihracattaki miktarsal iyileşmeyi Amerikan Doları cinsinden ifade ettiğinizde süreç içerisindeki değer kaybını aynen istatistiklere yansıtmak zorunda kalıyorsunuz. Euro’nun Dolar’a karşı %10 değer kaybı yaşadığı bir dönemde, 100 Euro’luk ihracat tutarınız, reel olarak değişmese de, hesaben %10 daha az artmış görünüyor. Daha önce yazmıştım… Bunun üzerine bir de reel olarak ithalat bakımından Amerikan Doları’na ağırlık veren bir ekonomi olunduğu gerçeği konulduğunda, dış açıktaki iyileşmenin görünürlüğü azalıyor.
Perakende sektörünün önünde her zorlu zamanda olduğu gibi nakit döviz getirisi ve turizm girdisinden sağlanabilecek aktiflere odaklanılması güçlü bir seçenek. Ödemeler dengesindeki ‘net hata noksan’ verilerine bakıldığında, Türkiye’ye getirilen dış kaynaklı döviz tutarı, ekonomiye sürpriz pozitif katkılar sağlamaya devam edebilir.
Not: ‘yazarımızın izniyle avmlife.com.tr sitesindeki 5.6.2012 tarihli yazısından alıntılanmıştır’