Ekonominin güncel çelişkileri…

Hafta içerisinde piyasanın beklentisi gerçekleşerek faiz koridorunu daralttı. Faiz haddi aşağıya doğru gevşetildi. Bu gelişme, ekonomi yönetiminin tüketimi ve yatırımı ısınma turlarına çağırdığı bir gösterge olarak okunabilir. Buna karşın, matematiksel olarak birkaç güncel çelişkinin aynı anda ortaya çıktığı bir dönemden geçildiği anlaşılıyor.

1-    Büyüme hızı yavaşlarken işsizlik oranı düşer mi?…

Yukarıdaki sorunun cevabını almak için, hani bir zamanlar bir TV yarışmasında olduğu gibi ‘100 ekonomi yazarına sorduk, ‘99’undan ‘hayır’ cevabı aldık’ diyebilirsiniz. O türden bir soru. Ama görün bakın ki, açıklanan rakamlar işsizlik oranının hem de son on yılın en düşük düzeyine gerilediğini gösteriyor. İçinde bulunduğumuz şartlarda, ekonomideki bariz istihdam artışı yaratan faktör olarak sadece hizmet sektörünü görüyoruz. Kamu istihdamındaki artış da hizmet sektörü içerisinde sayılıyor tabii ki. Sanayi üretimindeki genişleme, işsizlik seviyesindeki mevcut düşüşü açıklamaya yeterli değil. Stok seviyesine baktığınızda işgücünü artırmayı bırakınız,  halihazırdaki çalışan mevcudunu korumak bile başarı sayılabilir. Salt verimlilik artışı da işsizlik oranını %8 çizgisini çekmeye uygun değil. Bu kadar kısa zamanda verimlilik sıçraması yaşandığı kabil değil çünkü.  

Diğer bir seçenek… İşsizlikteki gerileme rakamı doğru ölçüldüğü varsayımıyla, acaba büyüme hızı mı olduğundan düşük hesaplanıyor? sorusu mantıklı hale gelecektir. Şahsen ikisinin aynı anda doğru rakamlar olabileceğini kanıtlayabilecek verilere ulaşabilmiş değilim. ( Geniş bilgi için, http://betam.bahcesehir.edu.tr/tr/2012/08/isgucu-piyasasi-gorunumu-agustos-2012/ raporuna; bu yazıda yararlanılan görüşlerle ilgili olarak http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1100815&Yazar=SEYFETTIN-GURSEL&CategoryID=101 linklerine bakılabilir.)

2-    Ekonomi hızlı değilse de halen büyüyorken ithalat azalıyor. İthalat azalıp cari açık düşerken, İthalden Alınan KDV hasılatının azalması, iç tüketimdeki baskı sonucunda dahi Dahilde Alınan KDV hasılatının en azından fiyat artışları ile paralel olarak artması gerekmiyor mu? İlk soruda olduğu gibi, 100 değil 1000 kişiye sorsanız büyük çoğunluğun bu defa rahatlıkla ‘evet’ cevabı vereceği sorular bunlar.  

Uygulama sonuçlarına bakılırsa, İthalden Alınan KDV hasılatında bir değişiklik yok. Dahilde Alınan KDV ise aksine %3 gibi sembolik bir oranda  artış kaydetmiş.  

Geçen yılki fazlaya karşın, bu yıl, bütçedeki sorunların öncelikli bir yük haline gelmesi mümkün. Geçtiğimiz yıl görülen vergi taksitlendirme gelirleri ve büyüme kaynaklı dolaylı vergi artışlarını arındırdığımızda şimdiki problemin öngörülmesi gerekiyordu.  

Zamlar gündemde, SGK harcamaları mercek altında… 

 Önümüzdeki senaryo, yönetilen fiyatlarda yani doğalgazda, içki ve tütün mamullerinde fiyat artışı ve genişletici para politikasının bir arada uygulandığı bir atmosfere doğru yol alıyor. Vergi hasılatı artarken, vergisi artırılan ürünlerin yol açtığı enflasyon oranının da yükseldiği, desteklenmek istenen iç talepteki artışın büyümeye yaptığı katkının vergi yoluyla emildiği bir senaryo. Orta ve uzun vadede ise, bütçede dikkat çeken SGK harcamalarında indirim arayışları gündeme gelebilir.

Biri genişletici diğeri daraltıcı etkiler birbirleri ile karşılaştırıldığında makro açıdan elde kalan yarar, büyük olasılıkla kamu dengesinin toparlanması, maliyet ise, artış hızının önüne geçilen enflasyonun yeniden hareket kazanması olacaktır.  

3-    Gelir dağılımı ve tasarruf hacmini artırma isteği, başka bir belirgin çelişki. Bir taraftan tasarruf hacminin artması gerektiği söylenegeliyor. Hükümet, bu konuda hem söylem hem de eylem olarak tasarrufları destekleyici bir tutum içerisinde olmak istiyor. Fakat gelir-tüketim yapısı buna uygun mu? Resmi rakamlara göre, gelirlerinin %70’ine yakınını asgari giderlerine (mutfak, ulaşım, iletişim, barınma, ısınma, giyim vb.) ayıran bir hanehalkının tasarruf hacmini artırması maalesef mümkün değil. Tasarruf hacmini artırabilmenin yolu, geliri artırırken gelir dağılımını da makroekonomik açıdan etkin bir araç olarak konumlandırmaktan geçiyor.  

Tersten söyleyelim, gelir-tüketim yapısının bugünkü ekseninde bulunmaya devam etmesi, alınan tedbirlerin sonuca ulaşma kabiliyetini azaltıyor.  

Bu bağlamda, iki soru daha geçerlilik kazanıyor:  

4-Tüketiminde esneklik gösterilemeyen ürünlerde görülen fiyat artışları, tüketici tarafından nasıl göğüslenecek?  

5-Bir bölüm hanehalkının zamlara konu mal ve hizmetleri daha az tüketmesi mümkün olduğunda, bu defa desteklenmek istenen iç talep ve vergi hasılatı arzulanan hedeflere ulaşabilecek mi?

 



 
 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir