İlk akla gelen, işsizlik oranı hesaplanırken dikkate alınan değişkenlerin durumu: İşgücüne katılım oranı. Yani çalışma yaşında ve yeterliliğinde olup çalışmak isteyenlerin, 15-64 yaşlarındaki nüfusa (işgücü) oranı. Türkiye’de bu oran, henüz %50 dahi değil. Nüfusun önemli bir bölümü, tercihini çalışma hayatının dışında kalma yönünde kullanıyor. Bu durum, istatistiklere işsizlik olarak yansımıyor. İşsizlik oranı, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) standartları gereği, çalışma yaşında, işgücü yeterliliğinde, çalışmak isteyen, son üç ay içerisinde iş arama konusunda resmi makamlara başvurmuş ve bir iş olanağı doğduğunda 15 gün içerisinde çalışmaya başlayabilecekler üzerinden hesaplanıyor.
Dolayısıyla, işsizlik oranının neyi ifade ettiğini düşünürken, AB ülkeleri veya ABD gibi ülkelerle Türkiye arasında hesaplama tekniğinin aynı olduğu varsayımıyla -ki ayni-, toplumun davranış kalıpları bakımından farklılık bulunduğunu hiçbir zaman unutmamak gerekir. Herşeye rağmen tutarlı bir hesaplama yöntemi bir fikir verecektir. Bu bakımdan, %9’luk sınırın yeniden görülmesi hayra alamet diye düşünüyorum. Yazının başındaki koşullar, yani büyüme ve cari açık bugünkü durumundayken normal şartlarda işsizlik oranının %1’e yakın oranda düşmesi, sık görülen hallerden değildir. Fakat, bu kez iki etkenin aynı anda iş bulma lehine geliştiğine şahit oluyoruz. ‘Tarım dışı istihdam’ ve ‘işgücüne katılım oranı’nın seyri, işsizlerin azalmasına katkıda bulunuyor. Kriz sırasında aile bütçesine katkı amacıyla çalışmak isteyen nüfusun, işgücünden çekilmeye başladığı bir dönemde olabiliriz.
Direnç noktaları demiştik… Ekonominin üst üste hızla büyüdüğü yıllarda dahi işsizlik oranının %10’un altına düşmesi Türkiye’nin beş-altı yılını aldı. %9’luk işsizlik oranı ile ilk kez karşılaştığımızda hemen arkasından gelen kriz, işsizliğin dirençli bölgesini yine %10’a çekmiş oldu. Bugünkü noktadan sonra işsizlikle mücadele daha hassas ve istikrarlı bir mücadele gerektiriyor. Kıdem tazminatı ve yeni yatırım gibi konularda çalışanın hakları ile yatırımcının risk iştahını dengelemenin yolları aranabilir. Tüm kesimlerin katılımıyla, müktesep hakların korunduğu, yatırımları destekleyip, işsizliğin ekonomi üzerindeki yükünü hafifletecek bir kesişim noktasını kamu kesiminden başka tespit edebilecek otorite mevcut değil. Çok önemli bir çalışma olarak masada bekliyor.
Bütçe…
Türkiye ekonomisinin önemli direnç noktalarından bir diğeri kamu bütçesi. Yıllardır örnek gösterilen Türkiye bütçesinin sonuç hesapları bakımından özenilecek durumda olduğu söylenegeliyor. Bu toplam görünüm, finansman kalitesine ilişkin değerlendirmelerin dikkat çekmesini önleyebiliyor. Haziran’a ilişkin sorunun bir kısmı geçen yılki vergi taksitlendirmesinden gelen peşinatların ve taksitlerin oluşturduğu güçlü baz etkisi. İkincisi de azalan cari açıkla birlikte tahsilatında düşüş görülen vergi kalemleri. Bütçenin gider kalemlerinde altyapı harcamalarının devamından başka, telafi edici harcama artışlarını görebiliyoruz Gider yönünde ani ve telafi edici artış, gelir yönünde de benzer azalış aynı aylara denk geldiğinde bütçe dengesinin geçici olarak sarsıldığı anlaşılabilir. Toplumun ve kamu yönetiminin bu durumu bir trend olarak görmesi doğru değil.
Nüfus…
Nüfusla ilgili son değerlendirmeler gözden geçirildiğinde ekonominin bir başka hassas alanında stabilite gözlenebiliyor. Teknik olarak mevcut nüfus artış hızının bugünkü seviyesi, nüfusu makul bir seviyede tutmaya elverişli. Türkiye ekonomisi için nüfus girdisi, birer tüketici, birer seçmen, birer üretici olarak bireyin dengeli gelişme koşullarına uyarlanmaya uygun olmalı. İşsizlikle mücadele de, büyüme de demografik yapının imkanlarıyla sınırlı.
http://www.manisahabergazetesi.com.tr/v2/koseyazisi-611-Ekonominin-direnc-noktalarinda-baski-olusuyor.html