Ekonomide Aradığımız İstikrar Olmalı…

‘Dünya ile bütünleşme’, ‘küreselleşme’ kavramları, son on yılın en sık kullanılan ifadeleri oldu. Türkiye ekonomisinin dünya ile mal ve hizmet alış-verişi arttı. Avrupa Birliği ile müzakerelerin başlaması, yüksek faiz getirisi sağlayan bir ülke olarak Türkiye’nin dış yatırımlar bakımından cazip ülkeler arasında sayılmasına yol açtı. Buna karşın, krizle birlikte, ‘istikrar ve sürdürülebilirlik’, ekonomiler için önemli göstergelerden biri haline geldi. Türkiye ekonomisinin büyüme dinamikleri ise geriye dönük 30 yıllık bir perspektifte değerlendirildiğinde maalesef istikrar konusunda oldukça yetersiz kalıyor.

Dünya ekonomisi ortalamalarından çok uzak olmakla beraber, bize benzeyen bazı ülke ve ekonomik bölgelerle karşılaştırıldığında, Türkiye ekonomisi büyüme performansı bakımından oldukça istikrarsız bir perspektif çiziyor.

İşsizlikle yoğun şekilde karşı karşıya kaldığımız şu günlerde, büyüme performansının en uygun oranının belirlenmesi önem taşıyor.

Mevcut işsizlere iş bulunması ile iş piyasasına henüz dahil olan genç nüfusa iş bulmak için Türkiye ekonomisi hangi hızda büyümeli? Bu sorunun yanıtı, biraz da “Belirlenecek büyüme performansı ne denli sürdürülebilir?” sorusunun yanıtı ile birlikte değerlendirilmeli.

Aşağıdaki tabloda, 1980’den 2008’e kadar olan oranların haricinde, 2008 sonrası için tahminler de var. Tahminler, Türkiye ekonomisinin dünya ile birlikte daha ortalama bir büyüme oranı ile devam edeceği yönünde. Tahminler bir tarafa, 37 yıllık gerçekleşmiş büyüme oranları izlendiğinde, büyüme konusunda bir politika yoksunluğu görülebiliyor.

Gayri Safi Yurtiçi Hasıla Büyüme Hızları

KAYNAK: IMF Data Mapper

Türkiye ekonomisi, potansiyeli oranında bir büyümeyi gerçekleştirmek için yeterli kaynağı yurt içinden bulamıyor. Bu tasarruf açığını ya yurt dışından gelen portföy yatırımlarıyla ya da doğrudan yatırımlarla karşılamak ya da hızlı büyüme arzusunu dizginlemek zorunda. Daha düşük ama sürdürülebilir bir büyüme performansı konusunda politikacı, seçmen ve iş alemi arasında konsensus sağlanması ise kolay değil.  Büyüme ile ilgili olumlu sayılabilecek gösterge ise, son yıllarda Türkiye’nin kendi içindeki sorunlardan daha az etkilenen bir gelişme çizgisi izlemesi. Bardağın dolu tarafı böyle. Boş tarafı ise, iç piyasa yapısının dışarıda başlayan krizlere ve yabancı sermayeye olan ihtiyacı tolere edebilecek kadar gelişemediği gerçeği.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir