Aklınız ner’deydi?

Fırtınalı denizde gemiyi yürütmek...Piyasalarda geçtiğimiz hafta başlayan dalgalanmanın şiddeti azalarak devam ediyor. Yine de hiçbir otorite, döviz, hisse senedi, faiz dengelerinin nasıl oluşacağını öngöremiyor. Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) faiz hadlerinde yaptığı düzeltmeler, açıklamalar, durumu kurtarmaya yönelik girişimler. Bu noktada birkaç konuyu tartışmaya değer buluyorum.

1- Uluslararası derecelendirme kuruluşları bu krizi niye öngöremediler? Ülke ekonomilerine not veren, Bush’un hapşırmasından, Putin’in balık tutmasından anlamlar üreten anlı şanlı derecelendirme kuruluşları, varlık değerlerinin aşırı yükselmesi konusunda, çok önemsedikleri küçük tasarrufçuyu niçin göz önünde tutmadılar?

2- Türkiye’de iş dünyasını, tüketiciyi ve son olayda tasarrufçuyu bilgilendirmesi gereken kurumlardan, Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (dün açıklama yaptı), TÜİK gibi kamu kuruluşları kriz öncesi değerlemelerin abartıldığını niye açıklamadılar?

3- Merkez Bankası faizleri henüz düşürmeyeceğini, ekonomide risklerin sürdüğünü açıkladığında eleştirilmişti. O gün Merkez Bankası’nı eleştirenler bugün neredeler? Yeterince özeleştiri yapıyorlar mı?

Du’ Bakalım N’olcek? Psikolojisi…

Daha önce bu köşede risk yönetimi ile ilgili bilinen bir hikaye yayınlanmıştı. Hoca öğrencilerine yazılı sınavda sormuş: Risk nedir? Öğrenciler bir şeyler karalayıp vermişler. Bir öğrenci boş kağıt vermiş, kağıdın altına “risk budur” yazmış ve 100 almış. Hoca bir başka sınavda aynı soruyu tekrar sorunca öğrenci de benzer cevabı vermiş. Bu sefer “0” almış. Nedenini sorduğunda hocasından “aynı riski iki kez alan aptaldır” yanıtını almış.

Ekonomi %7 büyüyüp, fiyatlar %10 artarken, varlık fiyatları %100 arttı. Kredi hacmi dışarıdan sağlanan girdiyle büyüdü, buna karşın döviz nerdeyse 4 yıl aynı seviyede kaldı. Öte yandan Türkiye, yüksek faiz-düşük kur döngüsünü sürdürdü ve özel kesim dövizle borçlanmaya devam etti. Döviz değeri, reel kurun %50 altında kaldı. Yatırımlar, bankaların ve özel kesimin döviz bazlı kredi talepleri devam etti. Bu çelişkileri yazanlar da seslendirenler de “felaket tellalı” olarak adlandırıldı.

Bankacılık kesimine dikkat…

Yurtdışından dövizle borçlanıp, içeride parayı TL olarak borç veren bankacılık kesiminin açık pozisyonları düne göre farklı bir kompozisyon sergiliyor. 2001 krizinden sonra düzenlenen sermaye yeterlilikleri bankaları yasal zorunluluklar nedeniyle temkinli hale getirdi. Yurt içi yerleşikler de döviz mevduatlarını rekor düzeyde artırınca, bankaların döviz varlıkları ile yükümlülükleri arasında bir denge oluştu. Dövizin hızlı yükselişi, tasarrufçuların bir bölümünü dövizden çıkmaya teşvik etti. Dövizin hızlı yükselmesine engel oluşturan bu -bir nevi- sigorta hareketi, finans kesiminin döviz cinsinden yükümlülüklerinin TL karşılığını belirli bir düzeyde tutuyor. Şu anda bıçak sırtında devam eden döviz değerinin hızlı yükselişi, bankacılık kesimini zora sokabilir.

ABD, parayı ucuzlatmak, dolayısıyla likiditeyi artırmak kararlılığında olduğundan, Türkiye’den çok hızlı bir para çıkışını düşünmek doğru olmayabilir.

Tasarruf sahibi için çok kısa vadeli olanaklar hala mevcut…

İçeride ise, küçük tasarrufçuyu ilgilendiren mortgage faizleri, gayrimenkul fiyatları gibi konularda bankaların faiz artırımı için birbirlerini kolladıkları bir döneme girilebilir. Üreticiler, yatırım planları için gereken finansman tedariklerini bir hafta içerisinde bağlar, mortgage kredisi almak isteyenler yine kısa sürede karar verirlerse, varlık fiyatlarındaki yatay seyri lehlerine çevirebilirler.

Bir yat kaptanından duymuştum: Türkiye’deki koyları anlatan bir kitapta, demir atmaya çok uygun bir yer anlatılıyormuş. Demir attıktan sonra çıkan rüzgara çok şaşırınca, kitaba bir daha bakmış. Arka sayfada “yine de deniz bu, belli olmaz” yazıyormuş.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir