Geçen hafta imalat sanayinde büyümenin sınırlarına gelindiğinden bahsetmiştik. Türkiye’de sanayi üretiminin sorunlarının başında katma değeri yüksek ürünlerden alınan payın yetersizliğini yazmıştık. Aynı hafta imalat sanayindeki büyüme rakamı yayınlandı ve şaşırttı.
Sanayi üretiminin, 2014 Ocak ayında bir önceki aya göre yüzde 1,1 büyürken, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 7,3 büyüdüğü açıklandı. Alt kalemler itibariyle değerlendirildiğinde yatırım mallarında değil ama dayanıksız tüketim malları ağırlıklı üretimde artış kaydedildi. İlginç olan, kredi artışı, reel kesimin güven endeksi, döviz kuru, faiz haddi gibi faktörlerin tamamı sanayi üretiminin aleyhine gelişiyor olması.
Gelişen piyasalarda geçici bir rahatlama oldu mu?
Gün gün takip edildiğinde gelişen piyasalara yönelen fonların biraz olsun rahatladığı periyotlar görülebiliyordu. Aslında bir düzelmeden çok daha önce fiyatlanan karanlık tablonun istikrar kazanması olarak nitelendirilebilecek atmosferi görmezden gelmek mümkün değil. Avrupa için söylenen deflasyon (fiyat erozyonu veya enflasyonun tersi denilebilir) riski gelişen piyasaların canlanmasına katkıda bulunmuş olabilir.
Çünkü herhangi bir deflasyon riski ister istemez para arzını artıran bir politikanın kapılarını açıp Euro’nun değerinde bir devalüasyona olanak sağlayabilir. TL’deki değer kaybının meyvelerini toplamayı zorlaştıracak bu riskin, Avrupa’nın büyümesi konusunda da iyimser olunmadığı anlamına geldiği unutulmamalı.
Cari açık düşmeye başladı…
2014 için en kolay kestirilebilecek istatistik değer cari açık rakamıydı. En azından yön olarak keskin bir düşüşün beklendiği bir ortam oluşmuştu. Düşüş beklendiği gibi başladı ama beklendiği kadar radikal olmadı. Sanayi üretimindeki artışı açıklamak için yetersiz de olsa makul gerekçelerden biri olabilir.
Sermaye çıkışı mali sektörü etkileyebilir…
Bankaların özkaynak karlılığında azalma görülüyor. Bu denli geniş bir sermaye yapısının karlılığında erozyon görülmesine dikkat çekmekte yarar var. Türkiye ekonomisinin iki dayanak noktasından biri kamu bütçesiyse diğeri de mali sektördeki sermaye yeterliliği idi.
Sorunlu kredilerde dramatik bir artışın olmadığı anlaşılıyor. Kredi kartları kullanımı ve diğer kredilerde radikal düzenlemeler yapılsa da bu alandan gelen ve istatistiklere yansımış bir sorun yok.
Bankalar, şimdilik karlarından ‘fedakarlık’ ederek reel sektörü fonlamayı sürdürüyorlar. Ödemeler Dengesi rakamlarına bakılırsa sermaye çıkışının birincil etkisi bankalar üzerinden görülüyor. Keza; Faiz artışının getirdiği maliyet baskını ilk göğüsleyecek iktisadi aktörler de bankalar ve kamu kesimi oluyor. 2014 yılı içerisinde reel sektöre aksetmesi beklenen maliyet artışına hazır olmak gerekiyor.