Önümüzdeki üç yıl…

2014-2016 yılının Orta Vadeli Program’ı (OVP) yayınlandı. Geçen yıl olduğu gibi gerçekçi analiz ve hedefleri temel alan bir program olduğu söylenebilir. Eskinin 5 Yıllık Kalkınma Planı artık yerini OVP’nın yönlendirdiği bir yapıya bıraktı. Dünya ekonomisi, gelişmekte olan ve gelişmiş ekonomilerin bugünü ve geleceği bu belgede analiz ediliyor. Yapılan tespitlerden sonra 3 yıllık bir ekonomik panorama içerisinde hedeflere nasıl ulaşılacağı ayrıntılandırılıyor. OVP özelsektöre de bir öngörü imkanı sağlaması bakımından önemli.
OVP’nin temel varsayımları Dünya ekonomisi’ndeki dönüşümün Türkiye ekonomisine yansımaları üzerine kurulu denilebilir. Gelişmiş ekonomilerdeki sorunların Türkiye ekonomisine yaptığı olumsuz etkilerden uzun uzadıya bahsediliyor. Özellikle Türkiye’nin ihracat pazarlarındaki sorunlar ile ABD ekonomisinin likiditeyi daraltma çabaları da başat faktörler olarak vurgulanıyor.
OVP, Türkiye ekonomisinin kendine özgü dinamiklerini olabildiğince dikkate almış mı? Uluslararası ekonomik yapıyı veri kabul ederken fazla cömert mi davranmış? diye sorulabilir. Öncelikle uzun süre görmezden gelinen birkaç yapısal sorunun plana dahil edildiği söylenmeli. Özeleştirinin dozunda bir miktar ilerleme yok değil. Mesela Toplam Faktör Verimliliği (TFV)’ndeki kayıpların tespiti vurgulanarak ‘farkındayız’, ‘çözüm arıyoruz’ mesajının verilmesi gerekiyordu. Gereği de yapılmış görünüyor. Aynen tasarruf sorununda olduğu gibi.
Hedefler…
Büyüme oranında bu yıl olduğu gibi 2014 yılı için de %4’lük oran korunmuş oluyor. 2015 ve 2016’da sırasıyla %5’lik hedefler konulmuş. Hükümetin büyüme hedefleri, gereğince ihtiyatlı. Türkiye ekonomisi için yeterli büyüme oranlarının %4,5’un üzerinde olması gerektiği biliniyor. Geçtiğimiz zorlu ekonomik koşulları da dikkate alırsak telafi edilmesi gereken bir büyüme aralığının oluştuğu, bundan sonra da oluşacağı görülebilir.
Enflasyonla ilgili tahminleri maalesef fazla iyimser buldum. 2014, 2015 ve 2016 için %5,3, %5 ve %5’lik oranlar belki en az 1 ile 1,5 puanlık sapmalar gösterebilecektir. Keza, kamu genel dengesinin GSYİH’nın -1,0’inden -%0,5’e gerilemesi, bir başka deyişle yarı yarıya azalması bugünkü şartlarda olanaklı görünmüyor. Özellikle faiz haddindeki artış kamunun fon ihtiyacını da etkileyecektir.
Kronik sorunlara baktığımızda cari açık ve işsizlikte genel beklentilerin üzerinde tahminler yapıldığı rahatlıkla söylenebilir. 2014 için %6,4’lük cari açık oranı ve %9,4 oranında bir işsizlik oranı düşük büyümeyle eşleştirildiğinde, ihtiyatın ötesinde, kötümser bir senaryo olarak algılanabilir. Türkiye ekonomisi 2014 yılında %9,4’lük işsizlik oranının altındaki oranları rahatlıkla yakalayabilir.
Talepteki artış nasıl sağlanacak?
Talep cephesindeki öngörülerde de fazla iyimserlik veya tutarlılık sorunu olduğunu söyleyenler çıkacaktır. Örneğin kamu açıklarının milli gelire oranının düşeceği beyan edilerek buna uygun bir biçimde kamu talebinin de azalması beklenebilirdi. Oysa, kamu talebinde yıllar itibariyle istikrarlı bir artış öngörülmüş (2014; %2,4, 2015; %3, 2016; %3,4). Özel kesim talebinin de aynı oranlarda (2014; %11,4, 2015; %11,9, 2016; %12,7) artması hedeflendiğine göre bu defa toplam tasarrufun nasıl %13,8 den iki yılda %16’ya çıkacağı anlaşılmaz oluyor.
Dış kaynak girişinde azalma beklenen bir dönemde toplam tüketimin ve tasarrufun aynı anda artması ve bu arada enflasyonun da düşürülmesi mümkün olsaydı hepimiz bu temenniye katılabilirdik. Bütçeyle ilgili ayrıntılar bugünlerde bir başka duyuruyla açıklanacak ama daha şimdiden sosyal güvenlik açığı ile güvenlik bütçesindeki artışın altı çizilebilir.
OVP’deki makroekeonomik hedefler, teker teker bakıldığında ihtiyatlı ve gerçekçi, fakat bir veri seti olarak tutarlı değil.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir