Dün açıklanan bütçe rakamları beklendiğinden daha iyi. Benzer şekilde işsizlikte de zor bir mesafenin aşılmaya başlanacağı düşünülebilir. Türkiye ekonomisi ile ilgili genel kanı, ekonominin, döviz cinsinden ödemelerde kırılganlık taşıdığı. Bu görüşler ifade edilirken hükümet cephesinden de firmaların döviz borçlanma imkânlarının sınırlanması ile ilgili düzenleme yapılacağı beyanı geldi.
Sorun ekonomi yönetimi tarafından incelendiğine göre artık sağlam bir veri seti oluşacak demektir. Bu kapsamda ödemeler dengesi ve döviz cinsinden borç geri ödemeleri konusunda ayrıntılara göz atmak gerekiyor.
Ödemeler Dengesinin Finansman Kalitesine Dikkat!
Ödemeler dengesinde finansman, tanımı gereği zorunlu bir unsur. Kabaca yurtdışına yapılan döviz cinsinden mal ve hizmet satışları ile alışlar arasındaki farkı temsil eden bir denge, zaten finansmanı sağlanmış bir ekonomik hareketi ifade ediyor. Olmuş-bitmiş bir işin nasıl olduğunun anlaşılması ise özellikle bugünlerde bizi finansman kalitesine götürmeli.
Artık temcit pilavı hâline gelen ‘bize doğrudan yatırım lazım, portföy yatırımı değil’ ifadesi bugünlerde yine çok kullanılıyor. Doğru ama acaba yatırımcı profilini iyi tanıyan bir tavır mı, diye ayrıca değerlendirmek lazım. Mevzu, yatırımcı, ‘Türkiye yatırım yapacağım, acaba Hazine Bonosu veya devlet tahvili mi alsam? Yoksa fabrika mı kursam?’ diye bir soruyla yatırıma başlıyor gibi servis ediliyor. Hâlbuki faiz farkı veya kur nedeniyle Türkiye’ye gelen bir fon için zaten doğrudan yatırım arayışı mevcut değil. Doğrudan yatırım kararı veren yabancı müteşebbisler ise karar arifesinde ekonomiyi bazen yıllar alan izleme ve değerlendirme sürecine tâbi tutuyorlar.
Dolayısıyla bu alandaki soruların cevabı yapısal reformlarda yatıyor, ödemeler dengesi istatistiklerinde değil. Ne yazık ki ardı ardına gelen seçimler, darbe girişimi, referandum, jeopolitik sorunlar derken başta hukuk sistemi olmak üzere bir dizi reformun bir arada ele alınması bugünkü şartlarda maalesef mümkün görünmüyor.
Ödemeler dengesinin finansman kalitesini geçen yılın aynı dönemiyle karşılaştırdığımızda, yıl içinde portföy yatırımlarında aksama olması hâlinde neler olabileceğini tartışmak daha önemli görünüyor.
CARİ İŞLEMLER DENGESİ VE FİNANS HESABI
MİLYAR DOLAR | OCAK-KASIM 2016 | OCAK-KASIM 2017 |
CARİ İŞLEMLER AÇIĞI | -28,6 | -39,3 |
FİNANS HESABI | -20,1 | -37,0 |
-Doğrudan Yatırım | -8,1 | -7,4 |
-Portföy Yatırımları | -8,2 | -23,9 |
-Hisse Senedi | 0,7 | 3,0 |
-Borç Senedi | 7,5 | 20,2 |
-Diğer | -11,5 | -6,2 |
Kaynak: Merkez Bankası
Yukarıdaki tabloda portföy yatırımlarındaki sıçramayı görmemek imkansız. Yıl içinde benzer eğilimin sürebileceğini varsayabiliriz. Dünya ekonomisindeki gelişmeler de bunun kanıtı olarak gösterilebilir. Çelişik olarak ABD ekonomisinin hızlı toparlanmasına paralel faiz artışlarının veya bölgesel faktörlerin olası negatif etkileri de mutlaka gözden geçirilmeli.
Borç Geri Ödemeleri
Türkiye ekonomisinin yıl içinde büyümeye ve ihracat artışına paralel olarak artan ithalat artışının finansman olanaklarını yukarıda tartıştıktan sonra mevcut yükümlülüklerin geri ödemelerini de özetlemek gerekiyor.
Özel Sektörün Yurtdışından Sağladığı Kredi Borcunun 1 Yıla Kadar olan Vade Dağılımı (Milyar Dolar)
Ocak-2018 | 4,0 |
Şubat | 3,6 |
Mart | 6,2 |
Nisan | 6,3 |
Mayıs | 8,6 |
Haziran | 4,1 |
Temmuz | 4,1 |
Ağustos | 3,3 |
Eylül | 5,2 |
Ekim | 7,6 |
TOPLAM | 52,9 |
Kaynak: Merkez Bankası
Borç geri ödemeleri için özel sektörün hazırlığı ortada. Döviz tasarruf hesapları arttı. Muhtemelen artmaya devam da edecek. Dolarizasyonun bir diğer sebebi de TL faizlerinin düşüklüğü. Tasarruf sahibi açısından Dolar’ın cazibesi artmış oluyor. Dövize olan talep kuru tetikledikçe içerideki fiyatlama davranışı enflasyonist bir yapıya kavuşuyor.
Küresel ekonomi hareketlendiğine göre enerji ve emtia fiyatları zaten maliyetleri artırıcı yönde hareket edecek demektir. Bu şartlar altında, ekonominin döviz ihtiyacını artıran pek çok faktör bir arada iken önceliği dış finansmana vermek sorunların büyümesini önleyecektir.
Hükümet cephesi hazırlıklı mı?
Ekonomi yönetimi bir süredir özel sektörün döviz bazında borçlanmasını mercek altına aldı. Özellikle KOBİ’ler arasında döviz cinsinden borçlanmaya kısıt getirilmesi planlanıyor. Büyük ölçekli firmalarda da makine-teçhizat ithali hariç tutularak dövizle borçlanılması konusunda bazı regülasyonlar söz konusu. Döviz borçlularının en azından borçlarının %20’sini hedge etmeleri[1] zorunluluğu getirilebilir.
2008 yılında hanehalkının döviz kuru esas alınarak borçlanmasına yasak getirilmişti. Kurun son derece oynak olduğu dönemlerden geçen ekonomiler için olumsuz toplumsal sonuçları engelleyen bu türden yasaklar desteklenmeli. Firmalara yasak konulurken, dövizle borçlanmak isteyen firmanın döviz cinsinden geliri olup-olmadığı esas alınmalı.
Ekonomi yönetimi, 2017 yılında kamu maliyesi alanında OVP hedeflerini yakalamış görünüyor. 2018’deki zorlu finansman koşullarına uyum çerçevesinde ihtiyaçtan fazla borçlanan Hazine, zor zamanlar için hazırlıklı olmak istiyor. Finansmanın bir başka ayağı olan kamu maliyesine başka bir yazıda değinelim.
[1] Genel olarak vadeli piyasalarda riskten korunma yöntemi olarak bilinen hedge, bir alıcı ya da satıcının gelecekte fiyatlardaki bir artışa karşı gelirini muhafaza etmek için yapılan bir eylem olarak tanımlanıyor. Buna göre, eğer bir üretici için gerekli bir ham maddenin gelecekteki fiyatı hakkında bir belirsizlik varsa, bu üretici, ham madde miktarı için bir forward (vadeli döviz alım-satım işlemi) sözleşme satın alabilir. Eğer ham madde fiyatı yükselirse ve üretici bu ham maddeyi satın alırsa böylece üretici kaybedeceği parayı ham maddeyi doğrudan satın alması halindekiyle karşılaştıracaktır. Döviz piyasasında yaygın olan bu işlem, alıcı ve satıcıların kur dalgalanmalarından korunmasına olanak tanıyor.