Haziran ayı enflasyonu açıklandı. Yıllık enflasyonun %9,2’ye gerilediği anlaşılıyor. Faizde erken bir revizyon için ideal ay Mayıs’tı. Haziran ayı fiyat düşüşü alışıldığı üzere enflasyonu geriletecekti. Maalesef mevsimsel etkiler fiyatlar üzerinde istenen etkiyi yaratmadı. Faizdeki revizyonun gerekçelerinden biri de ortadan kalkmış oldu. Bu arada TL üzerindeki risk primi gerilemiş olduğu için, faiz üzerinde en azından olumlu bir motivasyon olarak devreye girdiğini söylemek gerekecek.
Seçimden sonra ekonomi yönetimi nasıl olmalı?
Cumhurbaşkanlığı sonrasında hükümetin nasıl şekilleneceğini bilemiyoruz. Eldeki varsayımlara göre daha etkin bir köşk tablosunu öngörmek zor değil. Dünya’nın neresine giderseniz gidin neredeyse tüm ekonomistlerin idealindeki ekonomi yönetimi, mümkün olduğu kadar siyasi konjonktürden bağımsız olanıdır. Bu ideali, yelpazenin bir ucunda kabul edersek, diğer ucunda hiç bir kurumun özerk olmadığı, tümüyle siyasi otoriteye bağımlı “devlet daireleri”nden oluşan bir yapı varsayılabilir. Türkiye ekonomisi, özelleştirmelerden sonra iki ucun ortasında bir yere yerleşti.
Özerk kurumlar ve Merkez Bankası tartışmanın merkezinde olacak…
2001 krizinden sonra yukarıda bahsettiğim gibi ekonomistlerin idealine eskisine göre daha yakın bir kurumsal yapının ortaya çıktığı görülmüştü: BDDK, TMSF, Merkez Bankası, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) ve diğer örnekleri biliyoruz. Eğer öngörüldüğü gibi daha etkin bir Cumhurbaşkanlığı rolü ortaya çıkacaksa, yeni dönem, özerk kurumların yönetim tarzında kendini gösterecektir. Keza, kamu bankalarının yönetiminde benzer bir farklılaşma gözlenecektir.
Ekonomi Başbakan’a emanet…
Geçtiğimiz günlerde, TBMM tarafından Başbakanlık için tahsis edilen teknik kadroların artırılması kararı verildi. Organize edilen model, daha çok stratejik kararları veren bir Cumhurbaşkanlığı ve bunların uygulanmasını izleyen, değerlendiren ve rapor eden bir Başbakanlık gibi görünüyor. Cumhurbaşkanlığı, Başkanlık modelindeki Başkan ise, Başbakanlık, yine Başkanlık sistemindeki Başkan Yardımcılığı’na tekabül edecektir. Bu durumda ekonomi yönetiminde bakanlıkların rolü azalabilecektir.
Para olmadan ne darbe yapılır, ne de casusluk…
Anayasa Mahkemesi tarafından yeniden yargılama kararı verilen Balyoz Davası’nda yargılamada dikkate alınması gereken bir yeni unsur “kaynak sorgulaması” olabilir. Casusluk Davası’nda da tutuklu sanık kalmadı. 12 Eylül’le ilgili davada finansal araştırma yapılmadı. Belki gerek de duyulmadı. Fakat, bahsedilen büyük darbe ve darbe girişim suçlarının ekonomik kaynak ve harcama unsurlarından ayrı düşünülmemesi gerekirdi.
İddianamelere bakılırsa, planlar arasında finansal açıdan dikkat çekici bir delil unsuru bulunmuyor. Davaların sahiciliği, bu yönüyle en azından benim açımdan tartışılabilir durumdaydı. Anayasa Mahkemesi’nin yeniden yargılama kararı, yeni bir araştırma açısından fırsat sayılabilir. Bazı siyasi davaların prodüksiyon olup-olmadığı konusunda bir turnusol kağıdı aranıyorsa “finans” ayağı ihmal edilmemeli.