2013 yılı için tasarlanan para politikasını gözden geçirenlerin çoğunluğu aynı görüşte. 2013’de ‘belirsiz bir ortamda politika mı olur?’ diyen bir para politikası göreceğiz. Geçtiğimiz yılın son günlerinden hatırlıyoruz ki; artık yeni bir Merkez Bankası var. Sıklıkla değindiğim gibi enflasyonla mücadele etme (fiyat istikrarını sağlama) rolü ile yetinmiyor. Yeterince konuşulduğu için artık rol dağılımını değil nasıl bir ekonomik ortamın var edildiğini tartışmak daha yararlı.
2013 yılı için öngörülen büyüme %4, enflasyon oranı %5 olarak belirlendikten sonra faizin de %5’lere doğru seyrettiğini hatırlayalım. Buradan çıkan sonuç neredeyse negatif bir mevduat faizidir. Yani yurt içi tasarruf sahibi, birikimini niçin mevduat olarak muhafaza edecek ? Ardından, kredi artış hızının %15’i geçmeyeceği belirtiliyor. Mevduat artmazsa kredi nasıl artacak? diye sormanın tam sırası tabii ki. Nasıl artacak? Yerli mevduat sahibi için cazip olmayan faiz haddi yabancı için hala pozitif olduğuna göre döviz girdisi ile artacak bir krediden söz edeceğiz. Çünkü dışarıda reel faiz tabiri caizse ‘daha negatif’. Yani dış piyasalara oranla yüksek faiz ödemeye, yabancı yatırımcıyı vergi ve faiz ile teşvik etmeye devam etmiş oluyoruz.
Gelen döviz ne olacak…
Dövize davetiye çıkarıp aynı zamanda ‘kur daha fazla düşmesin’ dediğiniz vakit, bunun bir çaresini düşünmeniz lazım. Karşılık oranları imdada yetişti. ‘TL krediler büyümesin ama döviz gelsin’, ‘gelen, döviz de krediye değil zorunlu karşılıklar marifetiyle Merkez Bankası’na kanalize olsun’. ‘Olası kur artışına veya girişimine karşı ‘dosta güven, düşmana korku’ veren rezervimiz olsun’. Resim bu.
Döviz kuru ile ilgili olarak dizayn edilen çerçeveye gelince… Türk Lirası, tespit edilen reel kur hesabının üzerinde değerlenirse veya düşerse, döviz alımı opsiyonu açık tutulacak. Zaten, reel kur hedeflenerek ‘aba altından sopa gösterilmiş’ oluyor. Diğer senaryoya göre, dış piyasada olası bir ısınma sonucu yükselen dış faizler döviz çıkışına imkan verdiğinde, güçlü döviz birikimi imdada koşacak. Belirli bir bant içinde dalgalı kur diye adlandırılabilir.
Reel kesim ve tüketici…
2013 için öngörülen finansal çerçeve yukarıdaki gibi tasvir edildiğinde, üreticinin ve tüketicinin pozisyonu gözden geçirilebilir. İlk bakışta, düşen faizle birlikte tasarruftan vazgeçmek daha mantıklı görünüyor. Uzun süredir ertelenen tüketimin realize olması mümkün. Fakat gelir artışı görülmeksizin tasarruflardan vazgeçilerek yapılacak tüketimin etkisi uzun sürmeyecektir. Küçük girişimlerde, kapasite yaratma değil de yenileme yatırımlarında hareket görülebilir. Sağlanacak geçici likiditasyonun yönü henüz ‘reel kesim güveni’ne yansımadı. 2013’e ilişkin mesaj yeterince okunamadı. Ücret artışlarında muhafazakar davranılacağını, temkinli tutumun iş ve istihdam yaratma alanında devam edeceğini düşünmeliyiz.
Göründüğü kadarıyla, borsa ve gayrimenkul seçenekleri dışındaki adresler, yatırımcı için tatminkar olmayacak. Tasarrufların buralara gitmesi için mantıklı bir sebep aramaktansa, paranın gideceği güvenilir adreslerin azaldığından hareket edilebilir. Her iki yatırım alanında da yabancı yatırımcının önemli varlığını ihmal etmeyelim.
Hedefler tutturulur…
2012’de çok ciddi yavaşlayan Türkiye ekonomisi için 2013’de %4’lük büyüme hedeflemek oldukça mütevazı. Unutmayalım ki; 2013 büyümesi 2012’nin düşük bazına göre oranlanacak. 2013’e ilişkin öngörülen ekonomik ortam, ‘kendi içinde tutarlı’ fakat reel kesimi yeterince öncelemeyen bir yapıda.