Yılsonu tahminlerinde düzeltme gerekebilir…

Yılsonu tahminlerinde düzeltme gerekebilir…

2012 yılının sonu itibariyle cari açık serisi tamamlandı. Cari açığın azalma dinamiğinin devam ettiği, keza portföy yatırımı girişinin de sürdüğü anlaşılıyor. Kapasite kullanımı, sanayi üretimi, Merkez Bankası Reel Kesim Beklenti Anketi gibi öncü göstergelere bakılırsa, 2012 yılı büyüme oranı %2,5 düzeyinde tamamlanacak gibi görünüyor. Benim tahminim, büyümenin %2,5’dan yüksek fakat %3’den düşük olacağı yönündeydi.

Yeni yılı yine kamu harcamaları sürükleyecek…

Oluşan tabloya göre, kamu sektörü ve mali sektör haricinde ekonomide talep yaratacak bir ışık görünmüyor. Dış talepte yeni pazarların kazandırdığı ivme ihracat rakamlarına yansımaya başladı. Geleneksel ihracat alanlarına ilişkin veriler, Avrupa ekonomilerinin sıfıra yakın bir büyüme oranıyla devam edeceğini gösteriyor. Kredilerdeki artış oranında bugün için %20 olarak görünen fiili rakamın Merkez’in istediği gibi %15’e doğru seyredeceği öngörülmeli. Bu nedenle mali sektörün katkı beklentisi abartılmamalı. Bir de döviz kurunda ihtiyaç duyulan devalüasyon gerçekleşirse talebin baskılanmasındaki sac ayağı tamamlanmış olacak. İthalat daha da zorlaşacak. İçeride fiyat yapısı yukarıya doğru esneyecek. Üstüne üstlük petrol fiyatında sınırlı da olsa bir artış eğilimi mevcut.

Özel sektör daha çok uzun süren küçülme eğiliminin getirdiği finansman yüklerini çevirmekle, mevcut kapasitesini kullanmaya dönük bağlantılarla ilgili. Tüketici güveninde de zaman zaman olumlu, bazen de olumsuz sinyaller peşpeşe gelmeye devam ediyor. Hanehalkları, ‘tüketici eğilimi’ diyebileceğimiz net bir renk vermiyor.

Sermaye piyasalarındaki hareketlenme, karların realizasyonu ile bir parça gerileyip yeniden güç toplamaya çalışıldığını gösteriyor. Faiz haddinde hükümet kanadından gelen indirim baskısı veya temennisi Merkez Bankası’nca ihtiyatla karşılanıyor. Gayrimenkulde arz yönlü bir hareket olsa da, arzı taleple buluşturacak iç talebin değil, daha çok ticari gayrimenkullere yönelik yabancı kurumsal yatırımcıların alıcı olarak göründüğü anlaşılıyor. Gayrimenkulde gerçek tüketici güveninin talebe dönüşmesi kredi koşullarının esnemesiyle doğru orantılı. Ekonomi yönetiminin özellikle konutlara ilişkin KDV ve kredi şartlarını gözden geçirmesi gerekebilir.

 Koşullar üç aşağı beş yukarı böyle olunca, piyasada talebi destekleyecek lokomotif unsur yine kamu kesimi olmak zorunda. Başka bir deyişle,  devlet yatırım ve harcamaları haricinde gelişmeye müsait bir reel akım görünmüyor. Kamu yatırım ve harcamaları başlığı altında, teşvik gibi vazgeçilen gelirler; sosyal yardım ve fonlar, büyük bayındırlık harcamaları, kentleşme projeleri gibi unsurların sıklıkla gündeme gelmesini beklemek gerekir. Devlette istihdam bekleyen genç nüfusu da ayrıca zikredelim.

Kürt sorununda ekonomi masada olacak mı?

Yeni teşvik sistemi ile birlikte Güneydoğu Bölgesi’ndeki yatırımların öncelikli olduğu vurgulanmış oldu. Bugünlerde gündemde olan görüşmeler, eninde sonunda bölgede bir mali federalizm rüzgarı estirebilir. 2011’deki genel seçimden önce uzun uzun anlatılan yerel yönetimlerin özerklik şartları Avrupa Birliği’nden referans alınmıştı. Sanıyorum olası Anayasa değişikliğinde yine aynı mevzuat, muktesebat kullanılacak.

Sorun şu ki; Bölgedeki belediyelerin öz kaynakları harcamalarını karşılamaya yetmiyor. Mali federalizmin sınırları da burada tartışılmaya başlanacaktır. Yerel yönetimlerin kaynak kullanımında bölge halkının etkinliğinin artırılması bir genel düzenleme ile yapılacağına göre, şüphesiz Ege ve Marmara’daki kaynak sahibi yerel yönetim otoritelerinin avantajlı olacağı bir süreç gelişebilir. Yeni dönemde ihdas edilen Büyükşehir Belediyelerine devredilecek vergi gelirleri ile giderek Türkiye nüfusunun çok önemli bir bölümünde özkaynağa dayalı belediyecilik anlayışı hakim olacaktır. Mali özerklik tartışmaları gündemin aksine asıl etkilerini diğer bölgelerde gösterebilir.