Hükümetin açıkladığı yeni teşvik sistemi ile ilgili ayrıntılar basında yeterli miktarda yer buldu. Hafta sonu davet edildiğim bir televizyon programında da bu konuyu uzun uzun konuştuk. Fakat yeni teşvik sisteminin avantaj ve dezavantajlarını, güçlü ve zayıf yönlerini daha kalıcı eleştirilerle ele almak gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye, sanayileşme politikası ile ilgili önceki tedbirleri hatırlarsa, bugünkü teşvik yapısını daha objektif değerlendirilebilir. İthal ikameci ve dışa kapalı sanayileşme modelinden, ithalat kotaları ve döviz tahsis izinlerinden gelen bir teşvik tarihinden bugünlere, özendirici tedbirlere gelmek kolay olmadı. Teşvik deyince ‘devlet eliyle zenginleşme’nin anlaşıldığı, Güney Doğu Anadolu’da briket duvarlarla çevrili bir ağılın çevresindeki dikenli tellerde bulunan şirket tabelasına tahsis edilen hibe ile İstanbul’da fabrika yapıldığı günlerden söz ediyorum. Geçmiş dönemde artık teşvik etkisini kaybetmeye yüz tutan KDV istisnası ile gümrük vergisi muafiyetlerini bile ithal ikameci döneme göre olumlu buluyorum.
Yeni teşvik sisteminin çatısı…
Hafta içi açıklanan teşvik sistemi krizle ilişkilendirilse de asıl itibariyle kriz için hazırlanmadığı belli olan bir sanayi teşvik politikasına istihdam motifi eklenerek krizle mücadeleye hazır hale getirilmiş bir karma model. Türkiye sosyo-ekonomik gelişmişlik endeks sıralamasına göre 4 bölgeye ayrılmış, bu bölgelerde belirlenen sanayi ana ve alt dallarına göre vergi, sosyal güvenlik ve faiz desteği belirlenmiş. Modele göre belirli büyüklükleri aşmak kaydıyla 12 sektör bölgesel ayrıma tabi tutulmaksızın desteklenmiş. Teşvik sisteminin, özellikle yatırım büyüklükleri itibariyle yabancı doğrudan sermayeyi yakından ilgilendireceğini düşündüğüm parçası olarak bu kısım dikkat çekici.
Teşvik, krizi neresinden yakalamış…
Teşvik sisteminin krizi dikkate aldığı en önemli nokta, 120 bin kişiye toplum yararına işlerde istihdam sağlaması. 200 bin işsize mesleki beceri kazandırmaya yönelik kurslar, 10 bin işsize girişimcilik danışmanlığı, 100 bin gence staj imkanı gibi araçları gözden geçirmekte yarar var. Bu araçların özellikle toplum yararına kullanımla ilgili olan bölümü, kamunun topluma harcama gücü enjekte etmek için doğrudan harcama çeki vermenin dışında bulabildiği tek yöntem gibi geliyor. Teşvik sisteminin arz yanlı sanayi politikalarına göre çok yüzeysel bulduğum ve devam etmesinde sakınca olan bölümü burası.
KOBİ’ler için Kredi Garanti Sistemi’nin devreye alınması, kredinin %65’ine fon garantisi verilmesi ise çok yerinde bir uygulama olacak.
Uzun vadeli etkiler…
Teşvik sistemi, dışarıdan gelecek doğrudan yatırımcıyı cezbedecek, Türk sanayisini daha rekabetçi hale getirecek, orta ve uzun vadede dış ödeme güçlüklerini sınırlandıracak bir yapıya sahip. Bu yüzüyle benim bildiğim teşvik sistemleri içerisinde en başarılı teknik altyapıya sahip olanı. Kümeleşme ve ara malı ithalatı bağımlılığının azaltılması konusunda doyurucu enstrümanları kavramış bir bünyesi var.
Geç kalmış olması ve bugünün krizini yeterince gündemine almamış bulunması ise sistemin zayıf yönü. Özellikle KOBİ’lere yönelik hemen sonuç verecek borç ertelemelerini ve istihdam üzerindeki yükleri azaltmayı dikkate almalıydı.
İller arasında rekabet mi?
Teşvik sisteminin teknik içeriği zenginleştikçe, yatırımcı firmaların yararlanmak üzere yapacakları araştırmaların da genişlemesi beklenmeli. Bu kapsamda, ekonomi konusunda ortalamayı aşan bir bilgiye sahip yerel yönetici tipinin yaygınlaşması gerekiyor. Yer tahsisi ve diğer bürokratik konularda kamu personelinin, özel firmalara yönelik cazibe merkezlerini kendi aralarında ve yatırımcılarla samimi şekilde paylaşması da diğer bir konu.
Manisa…
Teşvik anlayışındaki değişiklik, Manisa’nın ekonomik sorunlarına yeniden göz dikmemize imkan vermeli. Bilindiği gibi Manisa, milli gelire katkı ve kişi başına milli gelir seviyesi itibariyle üst ligde olması gerekirken, sosyo-ekonomik değişkenlerdeki başarısızlık nedeniyle üçüncü bölgede sayılıyor. Sorun sınıflandırmayı yapanlarda değil. Manisa ürettiği ölçüde bir refahı kente yansıtamadığı için, ürettiği katma değeri “ticari sızıntı” yoluyla kent dışına aktardığı için üçüncü bölgede. Bugünkü teşvik siteminde üçüncü bölgede yer almak daha avantajlı ise de, Manisa’nın olması gerekenden daha az refaha razı olması dikkat çekici bir vaka.