Yeni Bir Denge Aralığı Oluşuyor…

Yeni bir denge aralığı oluşuyor

Ekonomik aktivitenin artması veya azalması anlatılırken sık kullanılan örneklerden biridir: Bir bardağın içine atılan ping-pong topu, başlangıçta şiddetli şekilde bardağın alt ve yan kenarlarına çarparak hareket eder. Fakat en kötüsü, hareketin sıklığı ve şiddeti, topu bardağın dışına çıkarabilir. Bu durumu ekonominin aşırı ısındığı zamanlar geldiği noktaya benzetebiliriz. Aksi durumda ise, topun zaman içerisinde bardağın genişliği ve uzunluğuna göre hareketsiz kalması sözkonusudur.

Büyümenin motoru haline gelen sanayi sektörüne ilişkin endeks değerleri seviye kaybetti. Buna karşın kredi arzındaki artış, sektöre paralel bir seyir izlemiyor. Bizde genelde kredi hacmi genişlemesini izleyen dönemler, piyasalar canlanır, doğal olarak talep güçlenir. Bugünlerde yatırımcının ihtiyatlı tutumu sonucu olsa gerek, iktisadi aktivitenin reel boyutunda aradığı karşılığı bulmayan bir finansman imkanı gözlemliyoruz.

Cari açıktaki toparlanmanın nedenleri arasında petrol fiyatlarındaki düşüşün etkisi olduğu kadar, ekonominin daha düşük seviyeli bir denge aralığına geçmesinin payı olduğu muhakkak. Kısa dönemde, özellikle üreticilerin yatırım eğilimini, kapasite geliştirme arzularını sınırlandırdığı bir ekonomik ortam, ara malları dışında yatırım malı ithalatını etkiliyor. İki ucu birleştirdiğinizde, Türkiye için yeni bir ekonomi anlayışına geçişin işaretlerini algılayabilirsiniz.

Özellikle Avrupa ekonomileri ile Türkiye ekonomisini karşılaştırırken mutlaka gözden geçirilmesi gereken konu, iktisadi aktivitedeki aşağı ve yukarı yönlü salınım sınırlarının daralıyor olduğu. Ekonominin bir bütün olarak görünümü dışında, bireyler, firmalar ve yatırımcıların ayrı ayrı dikkatlerini bu noktaya yoğunlaştırmaları gerekiyor.

Avrupa ile karşılaştırmak için…

Avrupa ekonomileri, özellikle kamu açıklarının meydana getirdiği finansal sorunlarla boğuşurken, reel ekonomik ölçülerde %5 sınırını bile aşmadan küçüldüler. Büyürken de %2’leri aşmadılar. Buna karşın, hatırlayınız, Türkiye ekonomisi sadece bir çeyrekte %13,8 oranında küçülmüştü. Avrupa ekonomilerindeki devrevi hareketlerin toplam alt ve üst sınırı arasındaki fark, toplasanız %4’ü geçmedi. Ayrıca, büyüme oranları sıfır dahi olsa ya da varsayalım ki %2 küçülmüş de olsalar, herhalde 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana biriktirdikleri refahı kaybetmiş olmuyorlar. Yazının başındaki örnekten hareketle, Avrupa ekonomilerinin ‘bardağı daha büyük’ diyebiliriz.

Bu şartlar altında, ekonomiler arasındaki güç dengeleri bakımından karşılaştırma yapmanın ölçülerinden biri mutlaka ‘salınımların şiddeti’ olmalı. Avrupa ekonomilerinin finansal yapı haricinde dikkat etmeleri gereken asıl reel sorun, işgücü verimliliği olabilir. İşgücü maliyeti yönünden, ne Asya ile ne de Amerikan pazarındaki çalışma koşulları ile rekabet edemeyen çalışma koşulları var Avrupa’da. Böyle bir sorun ise, tek başına hiçbir ekonomiyi bugün yaşanan krizle baş başa bırakmaz. Aşılabilir.

Tasarruf sorununa farklı yaklaşalım…

Türkiye ekonomisini bugüne dek dış koşullara bağımlı kılan iktisadi davranış bozukluğunun bir ayağı fon akışı ise belli ki diğeri Türkiye’deki risk iştahının yüksekliği. Bugünkü gibi, risk iştahı dengelendiğinde, fon akışı sürse de sürmese de ihtiyacı bağımlılıktan ayıran bir denge noktasına ulaşılabiliyor.

Özellikle gelir dağılımı ve istihdam konusunda atılabilecek adımlar, kısa vadede özel sektörün tasarruf edebileceği fonları azaltacağı endişesi taşıyor olabilir. Doğru; Harcama gücünün yaygınlaştırılması kısa vadede tasarruf hacmini negatif yönde etkiler. Fakat, tasarrufların kullanımında asıl etkili olan faktörü pozitif yönde etkiler. Yani, iktisadi kararların rasyonalizasyonunu artırır. Avrupa’daki krizden sonra, miktarı azalsa da, daha verimli kullanılan tasarrufların daha etkin bir ekonomiyi var ettiği gerçeği, doğruluğu ispatlanmış bir iddia olarak ortada durmaktadır.