Uluslararası Ekonomi Çevrelerinin Türkiye’ye Bakışı…

Uluslararası Ekonomi Çevrelerinin Türkiye’ye Bakışı…

Bir yıldır Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da meydana gelen olaylar, doğal olarak dış politikayı da şekillendiriyor. ‘Barış ve istikrar ortamı’  Dünya’da diplomasinin en sık kullandığı terim olurken, maalesef kalıcı bir biçimde tesis edilemedi. Ekonomideki güç merkezi değiştikçe de istikrarsızlık salınımları sıklaşabilecek.

Türkiye Dünya’daki değişimleri yorumlarken, yabancı iş aleminin Türkiye ekonomisi ile ilgili değerlendirmeleri hangi noktalarda toplanıyor? Özellikle altı çizilen başlıklar hangileri?

Uluslararası bağımsız kuruluşlar, resmi merciler, yabancı ekonomi yazarları, akademisyenler nezdinde vurgulanan temalar tartıya konulduğunda, kefenin bir tarafında “hızlı büyüme”, diğer tarafında “cari denge” var. Kullanılan tartı hassaslaştıkça, terazide “bütçe” ve “enflasyon beklentisi”, “döviz rezervi” ve “döviz kuru” yer alabiliyor. Çeşitlendirildiğinde “işgücü maliyeti-işsizlik oranı”, “faiz oranı-tasarruf düzeyi-gelir dağılımı” gibi alanları okuyabiliyorsunuz. Belki de “kaynak- harcama dengesi” sorunu denilse en doğru tarif bulunmuş olacak.

Büyümeden başlayalım. 2011 yılının son çeyreğiyle başlayan “iniş” beklentisi beklendiği kadar sert olmadı. Bunda Euro Bölgesi’ndeki tozların halının altına süpürülmesinin çok önemli payı var. Dışarıdan bakıldığında, Türkiye ekonomisinin büyüme beklentisi sürekli yukarıya doğru revize ediliyor. Yabancı uzmanların, Türkiye’de özel sektörün dış borç gelişimine dair kaygılarını ve azalan dış açığa karşın dış ticaret hadlerindeki aleyhte gelişmeleri yabana atmamak gerekir.

Sermaye girişindeki yavaşlama, doğrudan yatırımlar için sözkonusu değil. Doğrudan yatırımlarda geleneksel pazarların Türkiye’ye bakışında tedbirli de olsa iyimserlik görülüyor. Rakamlara göre, bu satırların yazarı da dahil olmak üzere herkesin dillendirdiği ‘Körfez sermayesinin doğrudan yatırımlara teveccüh göstereceği beklentisi’ henüz gerçekleşmiş değil. En azından 2011, böyle söylüyor. Körfez’in petrol fiyatıyla birlikte kazancı arttıkça, portföy yatırımlarını satınalma ve yeni yatırıma dönüşebilir. Raporlara göre, “uluslararası yatırımcılar, yoğunlukla sağlık, finansal hizmetler, üretim, gıda-içecek, e-ticaret ve enerji sektörleri”ne ağırlık veriyor. Türkiye’nin nüfus yoğunluğu, stratejik sektörleri olduğu kadar perakende alanını da cazip hale getiriyor.

Anlaşılan, krize rağmen, nasıl Avrupa Birliği ülkeleri Türkiye ihracatı için geleneksel pazarsa, Türkiye de, AB ekonomilerinin doğrudan yatırım yapmak üzere avantajlı saydığı ülkelerin başında geliyor.

İlk 10 Ülke
(Türkiye’ye Doğrudan Yatırım)  
2011 Yılı Girişi
(milyar dolar)
1
Avusturya
2.23
2
İspanya
2.23
3
Hollanda
1.62
4
Belçika
1.47
5
ABD
1.40
6
Azerbaycan
1.26
7
Fransa
0,98
8
İngiltere
0,91
9
Rusya
761
10
Almanya
605

Euro Bölgesi ve ABD pazarlarında artan parasal olanakların, kendi ekonomileri içerisinde kâra dönüşebilmesi için zamana ihtiyaç var. Türkiye, içeride “yumuşak iniş” senaryosu ile , portföy yatırımları konusunda verimli de olsa, yabancı yatırımcı için şimdilerde cennet olarak tarif edilemez. Üstelik, Euro Bölgesi’nde sütten ağzı yanan fon sahipleri temkinli olmayı sürdürecekler. Küresel Risk İştahı güçlenirken yabancı yatırımcının sürekli getiri sağlayacak doğrudan yatırımları tercih etmesine şaşırmamak gerekir. Ekonomide zor bir yıl beklentisine karşın, yabancı yatırımlarda pozitif trendler gözlenebilir. Son günlerde, Kuzey – Batı Avrupa ve ABD ile ilişkilerin bu çerçeveden de ele alındığı anlaşılıyor. Benzer politika, Türki Cumhuriyetler için de geçerli kılınabilir.

Uluslararası Doğrudan Yatırım Girişlerinin
Bölgeler İtibari ile Dağılımı (2007-2011)
(Milyar $)
2007
2008
2009
2010
2011
2007-2011
Avrupa
12.9
11.3
5.2
4.9
12.3
46.8
Pay (%)
67,8
77,1
83,7
80,0
77,9
75,3
Kuzey Amerika
4.2
0,891
0,312
0,378
1.4
7.2
Pay (%)
22,1
6,0
5,0
6,0
9,1
11,6

Kaynak: YASED