Türk Ticaret Kanunu’nun getireceği yararlar ve maliyetler…
Kamuoyunda uzun süre tartışıldıktan sonra yasalaşan Türk Ticaret Kanunu değişiklikleri yeniden gündeme geliyor. 1 Temmuz 2012 tarihinden itibaren yürürlük kazanacak pek çok madde, şirketleri ve sahiplerini yakından ilgilendiriyor. Özellikle şirket sahipleri ile firmanın tüzel kişiliği arasındaki ilişki değişiyor. Hürriyeti bağlayıcı cezalarla, para cezalarıyla desteklenen bir davranış değişikliği zorunluluğu getiriliyor.
Bu tür değişiklikler, bugüne dek muhasebecileri, mali müşavirleri, firmanın üst düzey yöneticilerini daha çok ilgilendirirdi. Formalitedeki yenilikler, çoğunlukla şirket sahiplerinin şirket ile olan parasal ilişkisinin içeriğini değil biçimini değiştirirdi. Kanundaki düzenlemeler bu kez niteliksel, işin aslına dair olanları öne çıkarıyor.
Şirketlerde ‘kimin eli, kimin cebinde?’ sorunu…
Özellikle, işletme ile iş sahibi arasında bir türlü anlaşılamayan, ‘kimin eli kimin cebinde’ sorununa çözüm getirilmeye çalışılmış. Muhasebenin temel varsayımları arasında, ‘işletmenin kişiliği varsayımı’nın türevleri diyelim bu kurallara. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, iş sahibi ya da sermaye sahibi bizzat işi idare etiği için, bu ayrımın anlaşılması kolay değil. Ama, şöyle anlatmaya çalışalım; işletme, sahibinden, müdüründen, yöneticisinden bağımsız bir iktisadi ünite. Ürettikleri, kullandığı üretim faktörleri, para ve sermaye akımı ile başlı başlına bir birim.
Yeni kanun bu ilkeyi oturtmak için müteşebbisin işletmeden borç almasını yasaklamış. Çünkü, işletme ile muhatapları arasında, şahsa endeksli bir temas kurulması istenmiyor artık. Bankasıyla, vergi idaresiyle, küçük, büyük ortaklarıyla, işçisiyle, sendikasıyla irtibatında işletmenin sahip olduğu hak ve menfaatlerin korunması gerektiği düşünülmüş. En başta işin işletme sahibinden korunması, aynı zamanda, sermaye sahibini de işletmenin vereceği olası zararlardan muaf tutmuş oluyor aslında. Tersini düşünürsek, işletmeden borç almak da borç vermek de kurallara bağlandığına göre, karşılıklı olarak kuralsız temasın önlenmesi hedefleniyor. Muhasebede meşhur ‘Ortaklar Cari Hesabı’nın nasıl kullanıldığını bilenler biliyor zaten.
İşletme, ekonomik ve sosyal çevresi olan bir iktisadi ünite. Aynı zamanda, coğrafi, teknik ve fiziken de sağlıklı kılınması gereken bir yarı kamusal varlık kazanıyor şimdilerde. Varlık ve yükümlülüklerinin, gelir-gider akımının, nakit akımının şeffaf olması, bu bakımdan önemli. Diğer işletmelerle ilişkilerde, hatta tüketicilerle arasındaki hukukunda tabi olunan mevzuat da sahibinden bağımsız duruma geliyor.
Mevcut geçiş vergi yasalarında hedeflenmişti…
İşletmelerin hesap sistemi ve muhataplarla ilişkiler bakımından sağlıklı sonuçlar yaratacak bir düzenleme. Daha önce, vergisel yönden ele alınarak ‘transfer fiyatlandırması’ ve/veya ‘örtülü kazanç dağıtımı’, ‘örtülü sermaye’ şekilleriyle mevzuata girmişti. İşletme sahibinin şirkete verdiği borçlar, şirketten çektiği değerler, kendisinin ve yakınlarının aldığı ücretler gibi pek çok alanda hesap hareketleri ile sorun çözülüyordu. Bu defa, vergisel içeriğin dışında, teşebbüsün kendi hesabını bilmesi amacıyla yürürlük kazanmış oluyor.
Denetçi atanmasında uyulması gereken kurallar, her bir firmanın web sitesi kullanma zorunluluğu gibi maliyet doğuran başka pek çok düzenleme de aynı yasanın içerisinde mevcut.
Sonuç…
Mevzuat sorunları giderilir. Şirketler gereken uyumu sağlarlar. Fakat, anlaşılması gereken asıl hususu işletme sahipleri kendilerine sormalı.
Bir işletme olarak biz bu işlem maliyetlerine katlanabilecek miyiz? Bu düzenlemelere uygun bir mali yapımız var mı veya hedeflenen yapıyı kurabilecek miyiz ? Bu soruların cevabına göre, bazı şirketlerin şahıs işletmelerine, şahıs işletmelerinin de şirketlere dönüşmesi gerekebilir.
Önümüzdeki iki üç yıl içerisinde Türkiye’deki iş hayatında, sermaye- yoğun işletmelerle emek- yoğun işletmeler arasındaki çizgi kalınlaşacak.Bazı şirketler için büyümek kadar, aynı seviyede kalmak veya küçülmek de uygun kararlar olabilir. Şartlar bu yönde gelişiyor.