Orta Vadeli Plan (OVP) hedefleri arasında tasarruf oranını yükseltmek de var. 2012 için %14,3 olan tasarruf oranı (bağımsız hesaplamalar %12 düzeyinde olduğunu gösteriyor) 3 yıl içerisinde %16,7’ye yükseltilmek isteniyor. Ekonomi yönetiminden gelen mesaj, özel kesimde tasarruf alışkanlığının yeterli olmadığı şeklinde. Hükümet nezdinde, tasarruf oranını artırmanın yollarını artırmak için temennilerin dışında neler yapılabileceği de çalışılıyor.
Fakat, zaman zaman ekonomistlerin de ihmal ediyor göründüğü basit birkaç hatırlatmayı es geçmek olmayacak. İlki, tabii ki tüketim gibi tasarrufun da gelirin bir fonksiyonu olduğu. Yani gelir arttıkça tüketim ve tasarruf birlikte artabilir. Evet, gelişmekte olan ülkelerin bir kısmında çeşitli nedenlerle tüketimin tasarruftan daha yüksek oranda arttığı vakidir. Piyasa ekonomisine geçişi yeni sayılabilecek toplumlarda, tüketimin gelir esnekliği yüksektir. Yani gelir %1 artarken, tüketim diyelim ki %3 artabilir.
Bu aralar Dünya’da tüketimin desteklendiği, pompalandığı günlerden geçiyoruz. Durgunluğun önünü alabilmek için kredi muslukları açılıyor, borçlar siliniyor ki gelirin tüketime ayrılan bölümü artabilsin, piyasa hareketlensin. Dünya’daki eğilim, kamu kesiminin tasarrufunu, özel sektörün harcamalarını artırması yönünde gelişiyor.
Türkiye’nin kendine özgü durumu…
Bir de yapısal olarak tasarruf eğilimi yüksek ekonomiler var. Japonya ve Çin başlıcaları. Özellikle Japonya, yüksek tasarruf eğilimi ile başa çıkabilmek uğruna depremden kaynaklanan hasarları dahi fırsat olarak kullanmaya hazır. Çin için yüksek tasarruf, yüksek yatırım oranı anlamına geliyor. Gelirinin ancak %50’sini tüketip geriye kalanı tasarruf eden bir ekonominin tabii ki dış kaynak ihtiyacı kalmıyor. Aksine, dış açık verip de diğer ülkelerden tasarruf ithal eden Türkiye gibi ekonomiler baş tacı ediliyor. Çünkü açığı olanlar çoğunlukta oldukça tasarrufun getirisi yükseliyor.
Hatırlayacaksınız bir ara sık kullanılıyordu. ‘Japon ev kadınları tasarruflarını Türk mali piyasalarında değerlendiriyor’ diye. Aslında yapılan, Japonya’daki yatırımcılar Japon Yeni’ni ABD’de Dolar’a, Dolar’la geldikleri Türkiye pazarında da kısa vadeli fonlara yatırıyor, döviz krizi çıktığında da Türkiye pazarından çıkıp gidiyorlardı. Çünkü her Dolar yatırımı TL’ye dönerken döviz değerini düşürdüğü için devalüasyon sürecini hızlandırıyordu.
Yukarıdaki senaryo hiç değişmedi aslında. Borçlular değişti sadece. Mesela kamu borçlanma ihtiyacı azaldı fakat özel sektörünki arttı. Çünkü özel sektör gönüllü tasarruflarını azaltmak zorunda kaldı. Tasarruf edilebilecek fonları kamu sektörüne zorunlu tasarruf olarak vergi biçiminde ödedi. Toplam tasarruf oranı artmadı hatta azalmış oldu.
Demek ki iki ana teması var tasarrufun: Geliri artırmadan tasarrufu artırmak mümkün değil. Mevcut gelirle tasarruf oranının artırılması yani davranış değişikliği sağlanması ancak tüketimin azaltılması ile mümkündür. Tabii ki tüketim zorunlu harcamalardan oluşuyor değilse. Fakat, yıllar itibariyle büyümekte olan Türkiye ekonomisinde geleceğe ilişkin tüketim, tasarrufun yerine ikame edilmiştir bile.
Vergi iadesine giden yol…
Dolayısıyla, bugün iktisat politikası aracı olarak tasarruf oranını artırmaya karar verdiğiniz takdirde, öncelikle hanehalkı borçluluğunu ( geleceğe ilişkin tüketimi)ve gelirin bugünkü zorunlu tüketime ayrılan oranını azaltmak zorundasınız. Gelecekteki yükümlülüklere sebep olan da, hanehalkının konut, otomobil , aile bireylerinin eğitimi gibi harcamalarını bugünün gelirleri ile karşılayamaması.
Türkiye ekonomisinde özel kesimin gönüllü tasarruflarını artırmak, davranış değişikliği kampanyasıyla başarılabilecek bir olgu değil. Bunun için tüketimin üzerindeki vergi yükünü azaltmanın dışında seçenek yok. Ancak bu şekilde, zorunlu tasarruflardan (vergiler) gönüllü tasarruflara transfer edilen tutarlar, toplam geliri artırmadan hanehalkının harcanabilir gelirini (cebindeki parayı) artırmanın yolunu açabilecek. Dolayısıyla tasarrufun da…
Bugünlerde tamamlanmakta olan vergi iadesi taslağı, kamu yönetiminin harcamaları vergilendirmede sınırları zorladığını kabul ettiği anlamına geliyor. Çünkü, harcama belgelerinin muhafaza ve ibraz edilmesi ile iade edilecek vergi tutarı, belgeli hasılatı artan ticari kesimden elde edilecek vergi artışının yanında devede kulak kalacak.