Ticaret Savaşları

2008 krizinden sonraki finansal genişleme sona erdi. Piyasa ekonomisinin bayraktarlığını yapan ABD artık parasını da piyasasını da koruma duvarlarıyla örmeye başladı. Dolar, faiz artırımlarıyla, mal piyasası, gümrük vergileriyle savunulacak.

Ticari korumacılık artmadan önce işaretleri verilmeye başlanmıştı ama Dünya ekonomisindeki iyimserlik rüzgârları ağır basıyor, politik beyanlarda bulunan satır arası gerçeklikleri gölgeliyordu. Örneğin Trump seçim öncesi sadece gümrük değil fiziki duvarlar da öreceğini söylediği göçmen politikası ile ilgili vaatleri ile bugünkü politikanın ipuçlarını açık-seçik deklare etmişti.

Neyse ki bu süreçte, İtalya hariç, Fransa, Hollanda ve Almanya seçimlerindeki milliyetçi söylemler sandığa yansımadı. Trump alışılagelenin aksine vaatlerini yerine getirme konusunda son derece kararlı görünüyor. Kudüs kararında olduğu gibi göçmen politikasında ve vergilerin indirilmesinde de ciddi adımlar attı. Son olarak ticari korumacılık konusundaki tavrı bu bakımdan şaşkınlık yaratmamalı.

Bundan sonra ne olur?

2002’de George W. Bush‘un çelik ithalatına getirdiği  %30 oranındaki gümrük vergisinin ömrü, yanlış hatırlamıyorsam iki yılını dolduramadan rafa kaldırılmıştı. Bu defa AB‘den bir karşılık verileceği anlaşılıyor.

Korumacılık=Düşük Büyüme diye özetleyebileceğimiz sürecin başlangıçta etkili olacağını ve 2018 için yapılan iyimser öngörülerin gerçekleşmesini engelleyeceğini söyleyebilmek mümkün. Yakın tarihte Dünya genelinde korumacılıkla uzun dönemli sürdürülebilir büyümenin bir arada gerçekleşebildiğini görebilmiş değiliz. Üstelik emeğin dolaşımı ve malların dolaşımı kısıtlanırken sıranın sermaye piyasalarına gelmeyeceği ne malum?

Türkiye

Konu hakkında en olgun yorumu Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek yaptı ve olanları ‘Dünya neredeyse bir demokratik resesyona, durgunluğa doğru gidiyor diye özetledi. Aslında bakan bey siyasetteki popülizmin ekonomi politikalarını bu denli etkilediğinde ortaya çıkacak tabloyu tarif ediyor. Bu beyanda belki Türkiye ekonomisi için çıkarılacak dersler de vardır.

Türkiye, yaşanan siyasi buhranları ekonomik politikanın nisbi özerkliği sayesinde iktisadi krize dönüştürmeyen ekonomilerden biri olarak düşünülmeli. Politika-ekonomi etkileşiminde içeride faiz-enflasyon ikilemi dışında göze çarpan belirgin bir unsur görünmüyor. Zeytin Dalı Harekâtı meşru ve kaçınılmaz bir operasyon olarak maliyet bakımından tartışmaya bile açılmadı. Oysa toplumda konsensüs oluştuğu bu gibi çatışma, harekat ve savaş durumlarında savaş ekonomisinin mümkün kıldığı ‘savaş bonosu’, ‘savaş tahvili’ gibi uygulamalara başvurulması dahi denenebilirdi.

Döviz kurundaki dalgalanmaya dikkat!

Dünya ekonomisindeki değişimler akla ‘kur savaşları’nı getiriyor. Ülkelerin paralarını devalüe ederek birbirlerinin devalüasyonlarını etkisiz hâle getirene kadar kazandıkları taktik başarılar, ‘kur savaşı’nda artı hanesine yazılabilir. Bu defa da kur savaşlarının yetersiz kaldığı daha genel, ‘taktik değil stratejik’ bir hamle ile karşı karşıya kalınabilir.

Senaryolar, sorunun 2002’de başlayıp 2003’de sona erdiği gibi bir ‘politik cilve’ye veya Dünya ekonomisinin neredeyse yarısının birbirlerine kılıç çektiği zincirleme kazalara mı, benzeyeceği seçeneklerine göre düşünülmeli.

“Türkiye ekonomisi açısından döviz kurunda artış mı veya belki daha da kötüsü artışla birlikte dalgalanma mı beklemek gerekir?” sorusunun cevabı da yukarıdaki seçeneklerden hangisinin yanıt kabul edildiğine bağlı olacak.

Bu da kesmezse

2008’de başlayan kriz gelişmiş ülkelerde yarattığı işsizlik dalgasıyla siyasetteki milliyetçi cereyanları besledi-büyüttü. Şimdilerde örgütlenmiş, serpilmiş organizasyonlar olarak ülkelerin politika atmosferini belirlemese bile etkileyen o tarz popülist hareketlerin giderek güçlenebileceğini öngörmek zor değil.

Popülist hareketlerin yarını ‘parlak’ göründüğüne göre ticaret savaşlarının bir sonraki adımı olan ‘savunma doktrinleri’ de söz konusu atmosferden etkilenebilecektir. Bu bakımdan Türkiye’nin Suriye’de savunma politikası bakımından  ‘ön alması’ avantaj sayılmalıdır.  Türkiye ekonomisi de önümüzdeki dönem için iktisadi tahkimatını tamamlamalı, risklerini şimdiden dengelemelidir.