Hesapsızlığın bugünkü muhasebe sisteminin anavatanındaki görünümü, Yunanistan’dan farklı. Hala kullanılan çift taraflı kayıt sistemini ilk kez deneyimleyen Venedikli tüccar, alış-verişlerini ve sonuçlarını, borç/alacak, kar/zarar, gelir/gider olarak kaydettirirken, uygarlığın karşılıksız alım gücü üretebilen bir finans balonuna dönüşeceğini öngöremezdi herhalde.
Bizdeki “siyakat” usulünün pek de kolay öğrenilir olmadığı, neredeyse şifreli bir dil olduğu söylenir. Her şeye rağmen, saray mutfağına “ne zaman?, hangi bedelle?, ne?” tedarik edildiği, dün olduğu gibi bugün de görülebilir. Ancak, usta-çırak sistemi ile edinilen bu muhasebe dilinin eski metinleri okuyabilen her kişi tarafından dahi çözülemediği de yazılıp-çizilir. Bir parça gizemci, çoklukla Asyatiktir. Çünkü devlet merkezlidir. Aldatmak üzere kullanılması güçtür.
İki yönlü hesapta ise, “doğası gereği”, varlıkların, yükümlülükler aracılığıyla edinildiği öğretilir. Eşitlik, mündemiçtir. Dolayısıyla, her “alacak” karakterli hesabın bir varlık edinilmesinde kullanıldığı, aktif ve pasifin filmin negatifi olduğu temel bir bilgidir. Bilanço dediğimiz form, aslında mali tablo hazırlandığı anda elde bulunanların (aktif) nasıl finanse edildiğini (pasif) gösteren bir “fotoğraf”tır. Keza, gelir tablosu da, o son karenin elde edilmesi için sarf edilen mesainin “film”i olarak anlaşılabilir. Bunları niye anlatıyorum? Sistem basiretsiz hale gelirken niçin buna engel olunmadığını daha iyi anlayıp-aktarabilmek için… İtalya’da durum farklı… yazısına devam et