Yapılan araştırmalar, ekonomik krizlerle siyasi iktidarların oy kayıpları arasında doğrudan bir ilişki olduğunu gösteriyor. Bu kez de öyle oldu. 2001 yılının son çeyreğinden bu yana ekonomi ilk kez küçülürken, iktidar partisinin oy oranı da düştü. Krizle ilgili olarak seçimin hemen öncesinde yapılan hamleler, seçmenin tüketim davranışını etkiledi ama, seçmen davranışını etkileyemedi.
Bundan sonrası için düşünürken, olası kabine revizyonunda ekonomi alanında çalışan bakanlıkların da akla geleceği anlaşılıyor. 2007 genel seçiminden sonra kabinede yapılan değişiklikle oluşturulan, Nazım Ekren, Mehmet Şimşek, Kemal Unakıtan üçlüsünde yine değişiklikler yapılabileceği yazılıp-çiziliyor. Bundan daha önemlisi, Cumhurbaşkanlığı seçimi, genel seçim, kapatma davası ve yerel seçim derken, es geçilen ekonomik konuların yeniden hak ettikleri değerde gündeme taşınması gerekiyor.
Geçtiğimiz günlerde açıklanan büyüme rakamları malum. Son çeyrekteki küçülmeyle birlikte, Türkiye ekonomisi 2008 yılında %1,1’lik bir büyüme oranı kaydedebildi. Büyük bir işsizlik dalgası ve özellikle sanayi alanındaki küçülme son derece rahatsız edici boyutlarda. Ödemeler dengesindeki göreli düzelme, ithalatın azalmasından, refah kaybından kaynaklanıyor. Kamu bütçesi, geçtiğimiz yıllara oranla daha düşük bir performans sergiliyor. Yabancı yatırımcının bir kısmı beklemeye geçerken, bir bölümü yatırım kararını iptal etmiş durumda. Bu tablonun toparlanması için seçim öncesi yapılan vergi indirimlerinin dışında, tüm sektörleri kapsayan bazı düzenlemelerin tamamlanması gerekiyor.
Bugünlerde konuşulmaya başlanan G-20 zirvesinden Dünya ekonomisini rahatlatacak kararların çıkması hepimizin isteği. Türkiye – IMF görüşmelerinin bu zirve sürecinde belirli bir noktaya geleceği ifade ediliyor.
Ekonominin sağlığı açısından, bu aşamada erken seçimden bahsetmek büyük risk olur. Hem iş dünyası hem de tüketici bakımından olası bir erken seçim yarardan çok zarar getirir. Türkiye ekonomisi yeni bir altı aylık belirsizlik sürecinden çok ağır etkilenir. Önümüzdeki günlerde başlayabilecek erken seçim konuşmalarının biraz da bu çerçevede değerlendirilmesi gerekir.
Erken seçim veya herhangi bir başka istikrarsızlık unsuru olmazsa, mevcut hükümetin önünde net iki yıl var. Bu iki yıl içerisinde, zaten altyapısı hazırlanmış mali kolaylıklarla tüketici ve reel kesim güvenini sağlamak çok zor olmasa gerek. Hızlı ve zamanlama bakımından siyasi etkilere maruz bırakılmayan bir ekonomi yönetimi ise ancak daha güçlü bakanlarla sağlanabilir. Ekonomik sorunlar arasında öncelik sıralaması ise, tüketici ve reel kesimin güvenini sağlayıp, işsizlikle mücadele edebilen bir politika dizaynı şeklinde olmalı. Büyüyen bir ekonomi, seçmenin de siyasetçinin de iş dünyasının da tercihlerinin kesiştiği ortak nokta.