Bu satırlar kaleme alınmadan iki saat önce Merkez Bankası’ndan gelen ‘Basın Duyurusu’ mail hesabıma düştü. Merkez Bankası’nın politika faizini değiştirmediğine dair kararı, piyasalarda iki ayrı etkiye yol açtı. TL’den ABD Doları’na doğru olan hareket güçlendi. Diğer bir algı da Merkez’in enflasyon konusundaki duruşunun netleştiği anlaşıldı.
Evet, Merkez Bankası Eylül ayı Para Politikası Kurulu toplantısında politika faizini yüzde 8,25’te sabit bıraktı. Kararın ardından dolar yükselişe geçti ve 7 ayın zirvesini gördü. Her ne kadar Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli olsa da maliyetler üzerinde ciddi bir etkide bulunan bu türden açıklamalar, sanki sürprizmiş gibi yansıtılabiliyor.
Merkez yüzünü enflasyona döndü
Gıda fiyatlarındaki sorunun devam ettiği anlaşılıyor. Enflasyon kontrol edilmek istendiğinde emtia fiyatları da önemli… Emtiadaki düşüşler, gıdanın etkisini tümüyle gidermese de bir parça dizginleyebilir. Fakat bu defa, döviz kurunun enflasyon üzerindeki etkisi devreye girecektir. Eylül enflasyon oranları, harcama artışlarından dolayı yüksek çıkmaya meyilli olduğundan, fiyat seviyesinde %10’luk psikolojik sınıra yaklaşma hatta aşma ihtimali güçlenecektir.
Büyüme ve enflasyondaki kayıplar piyasa aktörlerini paniğe sevk ediyor. İhraç pazarlarındaki sorunlar da öyle. Yanı başındaki savaş ortamına karşın Türkiye ekonomisinin yavaş da olsa istikrarlı bir çizgide kalması başarı sayılabilir. Kredi artış oranlarına bakılırsa talepteki aşağı yönlü hareket, iç tüketimin azaldığını fakat bıçak gibi kesilmediğini gösteriyor. Olması gereken yahut hedeflenen de buydu. Aksi halde enflasyonu bugünkü seviyelerde tutmak da mümkün olamaz.
Küresel piyasalar faizi niçin önemsiyor?
Dünya’daki sıcak para bugün için geçiş sürecinde ve geçici bir yüksek getirinin peşinde. ABD ekonomisi faizleri yükseltene dek sürmesi beklenen bugünkü atmosfer içerisinde Türkiye’nin sıcak para için kullanabileceği tek enstrüman, faiz oranı. Türkiye ekonomisinin halen negatif reel getirili bir faiz düzeyini tercih etmesi bu bakımdan tartışılabilir. Kısa vadeli düşünen piyasa oyuncularının anlaması gereken, Türkiye’nin büyüme rotasını sürdürülebilirlik üzerine inşa etmeye çalışması. Zira faiz zoruyla gelen sıcak para artık kalıcı olmayacak. Devir daim etmeyecek.
Şu aşamada, ekonomi politikasını tasarlayanların egzersiz ettirdiği tempo, bugünkü %2 ile %3 arasındaki çizgi. Diğer alıştırmamız ise, net ihracat fazlası ve doğrudan yatırımlarla finanse edilen döviz açığı ile giderek artırılmak istenen tasarruf oranı. Bu sırada, daha sofistike ihracat ürünlerinin dış satımı ile özellikle perakende sektöründeki gereksiz ithalat kalemlerinin budanması, kesinlikle uygulanmaya aday yapısal önlemlerden bir kaçı.
Döviz atağı oluşur mu?
Merkez Bankası’nın Dolar’a ilişkin ‘cool’ tavrını doğru değerlendirmek için güçlü rezervlerini hatırdan çıkarmamakta fayda var. Kısa vadede öncelik, enflasyonla mücadele ve kamu bütçesindeki faiz dışı fazlada ısrar olacaksa, geriye kalan sorunlar orta ve uzun vadede çözülmeye aday görünüyor.
Bu süreçte olası ekonomi politika hatalarından biri veya bir kaçı; Kamu bankaları aracılığıyla düşen talebi desteklemek ve seçime doğru kamu harcamalarını artırmak olacaktır. Merkez’in sıkı para politikası duruşu nedeniyle, politika alanının kamu bankaları yoluyla talebi regüle etme girişimlerinden kaçınması özellikle önemli.