“Nefes” i Kesilmeyen Kısa Türkiye Tarihi ve Kurtulamadığımız “Zübük”ler

nefesHer yıldönümünde geçmiş ile ilgili değerlendirmeler yapmak ve gelecekle ilgili öngörülerde bulunmak adettendir. Ben de âdete uyarak 86. Kuruluş yıldönümü dolayısıyla, Cumhuriyet’le ilgili bir yazı yazmak istedim. Ama böyle zamanlarda pek çoklarının yaptığı gibi dostlar alışverişte görsün kabilinden değil tabii.

Geçmişin muhasebesinin ve geleceğin tahminlerinin çokça umut ve bazen de karamsarlıkla dolu olması son derece anlaşılır bir şey. Bu yüzden Cumhuriyet denilince seksen altı yıl gibi her yönüyle dopdolu bir dönem ister istemez gözümün önüne geliyor; tabii, kendi referanslarımın ve algılarımın yönlendirdiği kadarıyla. Yani her zamanki gibi bir parça noksan bir parça farklı…

Maliyeci olduğu pek bilinmeyen şair Cemal Süreya’nın “Kısa Türkiye Tarihi” şiirini hatırlamanın tam zamanı.cemal_sureya[1]

KISA TÜRKİYE TARİHİ

l

“Şelaleye

      Düşmüştür

  Zeytinin dalı;

      Celaliyim

        Celalisin

    Celali.

 II

 Üç anayasa

ortasında büyüdün;

 Biri akasya

Biri gül

Biri zakkum.

 III

 Türkiye´nin adı,

Soyadı yasasından beri

Atatürk adından

Soyutlanamadı;

 1930´lu yıllarda

Etitürkiye;

 1940´lı yıllarda

Atetürkiye;

 1950´li yıllarda

Uditürkiye;

 1960´lı yıllarda

Ötetürkiye;

 1970´li yıllarda

Atatürkiye;

 1980´li yıllarda

Adıtürkiye;

 IV

 O yıllarda ülkemizde

Ceşitli hükümetlerle

Yetmiş iki dilden

İkisi yasaklanmıştı:

 İkincisi Türkçe.

 V

 Kahvede subay yok,

Bu nasıl iştir.

Cemal Süreya, Sevda Sözleri,

İşte sanatçı ve işte şiir.

Toplam 66 sözcükte, bir toplumun 60 yıllık değişimini bir çırpıda özetlemiş üstat. İsyan ve asayiş tutkusundan girmiş, darbelerden çıkmış; alaturka büyümeyi, doğu-batı arasında sıkışmış sosyolojik döngüyü kısacık bir şiire sığdırmış.

Siyasi dalgalanmaların birer med-cezire benzediği Cumhuriyet’in bir devlet için kısa bir insan için epey uzun tarihine göz gezdirdiğimizde, aynı etkilerin ekonomiye de bire bir ölçekte yansıdığını görebiliyoruz.

Ekonomi Tarihinde Kestirme Bir Ufuk Turu

1923’teki İzmir İktisat Kongresi’nden, 1929’daki “Büyük Bunalım” a kadar, dışa açık ama özel sektör ile kamu sektörünü dengelemeye çalışan; 1930’dan İkinci Dünya Savaşı’nın bitimine kadar küçük fasılalar verilse de devletçi sanayileşme modeline, “nasyonel” bir ekonomi ve toplum modeline yaslanan politikalar…  Artık “varlık vergisi”nden mi bahsedelim, tek parti iktidarından mı? Ana hatlarıyla 1920’den 1930’a kadar biraz da Lozan Anlaşması’nın zoruyla Sovyet Tehdidi’ne karşı oluşturulmuş bir liberasyon. 1930’dan 1946’ya dek savaştan korunma ve milli savunma konsepti dâhilinde atılan içe kapanma adımları. K.İ.T.’lerin kuruluşu ve yaygınlaşması…

1946’dan sonra çok partili hayat artık oluşmaya başlamış, yeni finansal mimari, Dünya Bankası, IMF, Bretton Woods’la yeni döviz kuru düzeni hayatımıza girmiş. 1946 devalüasyonu ve etkisini dünyanın önemli bir kısmıyla birlikte bizde de hissettirmeye başlayan Amerikan hâkimiyeti. Türkiye’nin bitmek tükenmek bilmeyen “Sovyet Tehdidi”ne karşı teçhizatlandırılması, Marshall Planı ve NATO üyeliği. 1950’ler ve hızlı ekonomik büyüme; özel sektörün izin verildiği ölçüde büyümesi.

1958 devalüasyonu. 1960’da bir darbe ve planlı kalkınma dönemi. 1963’de Türkiye’nin şimdiki AB ve Gümrük Birliği ilişkilerine kaynaklık eden Ankara Anlaşması. Görece canlı birçok sesli hayatın yeni bir tarifle basübadelmevti. Özgürleşmenin bir asayiş sorunu kabul edilmesi ve peşi sıra 12 Mart muhtırası. 1973 Petrol Bunalımı ile dünyada o güne kadar bilinen anlamıyla refah devleti anlayışı sona ererken, Türkiye’de “ithal ikameci” dışa kapalı ekonominin sürmesi.

70’lerin kalan kısmında terör ve devalüasyonlar. Kıbrıs harekâtı ile dış finansman ihtiyacının artması; ambargo. “Cumhurbaşkanı’nın seçemeyen Türkiye” ve 1980 darbesi. Siyasi yasaklar, örgütlenme yasakları, hapisler, sürgünler ve liberal ekonomiye geçişe hazırlık. 1983 ve ANAP dönemi. 1985 sonunda kurulan İMKB. 1986 siyasi yasakların kaldırılması, sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi ve Doğu Bloğu’nun çözülmesi ile Türkiye’nin NATO içindeki güvenlik duvarı fonksiyonunun yitirilmesi. 1989 Türk Lirası’nın konvertibilitesi. Komünizm tehlikesinin ortadan kalkması ile icat edilen, çözülememiş bir problemin bir güvenlik sorunu olarak yeni adı: “PKK”.

1990’larda I. Körfez Harekâtı, çekiç güç ve Turgut Özal’ın ölümü, 1994 yerel seçimlerinde değişen tablo, 1995 yılı sonunda yapılan genel seçimlerde aynı tablonun devamı. Yeni hükümetler, koalisyonlar, krizler ve terör hareketinin hız kazanması: 1996 başında “Gümrük Birliği”. Yeni bir tehdit algılaması ile 1997’de 28 Şubat sürecinin yaşatılması. Ardından terör örgütü ile mücadele çerçevesinde Suriye ile ilişkilerin gerilmesi ve bir savaş riskinin ardından, örgüt elebaşının 1999 yılı başlarında yakalanması ve yeni bir genel seçim sonucunda oluşan üçlü koalisyon.  2001 krizi ve ardından yeni bir ekonomik platforma geçen Türkiye. AB ile tam üyelik müzakerelerinin başlamasıyla yabancı sermayenin hücumu ve 5 yıl devam eden büyüme, yine bir tehdit algılaması, ardından gelen seçim ve yine bir Cumhurbaşkanı seçtirmeme krizi, kapatma davası ile peşi sıra gelen ekonomik kriz.

Zübükzade İbraam Bey

Seksen altı yılda ekonomi ve iç-dış güvenlik sorunları arasında manik-depresif bir hastaya dönen Türkiye ekonomisi, bugün de yeni bir eşikte. Rusya, Çin ve İran’la yerli para ile uluslararası ticaret yapma anlaşmaları yapıyoruz. Irak hükümeti ile sosyal ve ekonomik konularda protokoller imzalıyoruz. Bir yandan AB müzakerelerini devam ettirmeye, bir yandan da ABD’nin stratejik ortağı olarak diplomatik arenada boy göstermeye devam ediyoruz.

zubbuks[1]Bana öyle geliyor ki her politikacıyı,  Aziz Nesin’in unutulmaz eserinden filme alınan “Zübük” filmindeki “Zübükzade İbraam Bey”, her askeri “darbeci general” olarak görmeden,  başörtüsü kullanmayanı “laçka laik”, kullananı “mürteci” olarak görmekten kurtulmadan, güvenlik sorunlarıyla ekonomik ve siyasi gereklilikler arasında gelgitler yaşayan “güzel ve yalnız ülke” olmaktan kurtulmak da mümkün değil. 

Kendi ayakları üzerinde durabilen, dengeli, sürdürülebilir bir ekonomi için, siyasi ve ekonomik sorunlar arasındaki ilişkiyi doğru yorumlarsak, “Nefes” alabiliriz sanıyorum.

Bu vesileyle Cumhuriyet’i kuran ve bize miras bırakan Büyük Önder Atatürk ile aziz şehitlerimizin ruhlarına ve Cumhuriyet’e emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum.

“Nefes” i Kesilmeyen Kısa Türkiye Tarihi ve Kurtulamadığımız “Zübük”ler” hakkında 5 yorum

  1. Manisa, 29.10.2009

    İktisadi şiir

    Seyahat özgürlükse,
    Gümrüklere takılan malların, özgürlükleri nerde?
    Var olmanın dayanılmaz hafifliği,
    İşte karşınızda peçeleme

    Euro, dolar, faiz, ölmeyen şarkısı IMF’in,
    Bir bahar akşamı, örgütlü dayanışmamızla kenetlensek,
    Artan oranlı vergilere küsüp, Tobin’de birleşsek,
    Kamu vicdanını hür, teşvikleri hep taze, nesillerle el ele..

  2. Sen ışığıydın ülkemin zakkum rengi,
    Kat kat oldun, nerden gelip nereye giden..
    Çorak topraklarımı götürdün ey yağmur,
    Oysa bir demet kır çiçeğiydin sevgiden..

    Cumhuriyetimizin bu anlamlı gününde tüm yurttaşlarımızın bayramını kutlarım. Temiz, aydınlık, refah ve güçlü bir Türkiye’ye…

  3. Sevgili Uğur,başarılarının devamını diliyorum.Yazındaki gibi sade dille yazılan her ekonomik yazı okurun daha çok hoşuna gittiğini zannediyorum.Bu arada şiirde süpermiş.Çok güzel özetlemiş üstad.

  4. Merhabalar hocam. Ben Akhisar’dan Sevim Cerit Yaşar. Mesleki uyum eğitim proğramında öğrencilerinizden biriyim. Hani şu derse yeni doğan bebeğiyle ilgilenmesinden dolayı geç giren öğrenciniz. Sanırım tanımanız daha kolay oldu. Bu arada siteniz çok güzel olmuş. Sık sık ziyaret edip faydalanacağımı zannediyorum. Nuray arkadaşımın şiirini beğendiğimi söylemeden de geçemeyeceğim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir