Moody’s isimli kredilendirme kuruluşunun Türk ekonomisinin kredi notu görünümünü durağandan negatife çevirmesinin üzerinden bir hafta geçti. Aynı kuruluş geçtiğimiz Eylül ayında da Türkiye’nin kredi notunu bir seviye düşürerek yatırım yapılabilir seviyenin altına indirmişti. Piyasalar bu karara neredeyse hiç tepki vermediği için üzerinde durulmadı. Fakat şimdi Moody’s’in gerekçeleri arasına iki yeni unsur dâhil edilmiş: “Güçlü kamu maliyesinin yavaşlayan ekonomik büyümeden etkilenmesi” ve “alınan önlemlerin temel yapısal sorunlara karşılık vermede başarısız olabileceği.”
“Alınan önlemler” ifadesi ile vergi indirimleri ve SGK teşviki kastediliyor olsa gerek. Hem reel kesim hem de tüketici güveninin arttığı bir ortamda bu iki gerekçeye de katılmak mümkün değil. Ekonomi yönetiminin durgunluk ortamında vergi ve parafiskal gelirlerden* fedakârlık etmesi doğru bir hamleydi. Sürdürülmesinde de yarar var.
İşsizlik
İşsizlik oranı 2016 yıllık ortalama değeri %10,9 ile kapandı. Orta Vadeli Plan’da hedeflenen %10,5’in 0,4 puan üzerinde bir yıllık ortalama ilk bakışta moral verici. Fakat %12’lerin görüldüğü son aylar 2017’de işsizlik bandının yukarı doğru evirileceğini gösteriyor.
Referandum sonrasında reel sektördeki canlanma hızlanırsa işsizlikteki rekorlar yılın geneline yayılmayacaktır.
İşsizlik ile büyüme arasındaki korelasyon çok güçlü. Yapılan son hesaplamalar işsizlik oranının sadece bugünkü seviyelerde kalması için %5,5 civarında bir ekonomik büyümenin gerçekleşmesi gerektiğini gösteriyor. Bu oran, özel sektörün mevcut koşullarla tek başına üstlenebileceği bir büyüme ve istihdam performansının çok üzerinde. Kamunun doğrudan istihdam etme ve özel sektörü yeni istihdama teşvik etme konusundaki desteği işte bu yüzden sürdürülmeli. Moody’s’in argümanlarını geçersiz kılan bir nokta da burada.
THY
ABD ve İngiltere, İstanbul’dan kalkan uçakların yolcularını da dâhil ettikleri ve kamuoyunda “tablet yasağı” olarak adlandırılan bir uygulamaya imza attılar. Yasağa belirli bir süre de verilmediği için Türkiye’nin olası misillemelerini gözden geçirmek gerekecektir.
THY, diğer bazı havayolu şirketleri (Emirates, Qatar Airways, Etihad) ile birlikte Dünya’daki havayolu trafiğinde kısa zamanda önemli bir yere sahip oldu. ABD’deki havayolu şirketlerinin Trump’tan talebinin dayanağı, belirli bir yolcu sayısına devlet kaynakları sayesinde ulaştığını düşündükleri THY dâhil bu yükselen havayolu şirketlerinin rekabet eşitsizliği yarattığı iddiası idi. Yoksa İstanbul havalimanlarının gerçekten güvenlik sorunu nedeniyle yasak listesine dâhil edilmediğini cümle âlem biliyor.
Sorun rekabet eşitsizliği ise tahkim dâhil farklı mecralarda tartışılması gereken bir konunun güvenlik gerekçesiyle yeni bir rekabet eşitsizliği yaratılarak çözülmeye çalışılması ise son derece yanlıştır.
Misilleme ne olmalı?
Bu tür kararları alırken ABD’den çok Avrupa’nın daha dikkatli olmasında yarar var. Çünkü sadece THY’nin UEFA EURO 2016’dan başlayıp bugünlere getirdiği Basketbol EURO League’den Japon Profesyonel Basketbol Ligi’ne kadar, pek çok spor dalında dünya çapında sponsorlukları var. Ulusal çaptaki sponsorlukları saymıyorum bile. THY söz konusu yasağa dâhil olan diğer havayolları ile birlikte uluslar üstü sponsorluklarını derhal çekerse İngiltere Premier Ligi’nden, İspanya Ligi’ne hatta uluslararası şampiyonalara kadar pek çok organizasyon ve takım bu karardan etkilenir.
Milyonlarca seyircisi olan bu lig ve şampiyonaların bugünkü seviyede yapılamaması kararın direncini kırar veya azaltır.
* Kamu hizmeti gören kimi kuruluşların, meslek örgütlerinin ve sosyal güvenlik kuruluşlarının kendilerine yasalarla verilmiş görevleri yaparken karşılaştıkları giderler için bu kurumların üyelerinden ya da bu hizmetlerden yararlananlardan topladıkları kamu geliri türü. (TÜBA Türkçe Bilim Terimleri Sözlüğü)