Krizin Domino Taşları

Domino TaşlarıBorsada menkul kıymet alım-satımı yapan zengin bir işadamı, piyasada üstünlük elde etmek için iki yıl sonraki geleceğe yolculuk yapar. Oradayken zaman yolculuğuna başlamasından saatler sonra piyasada büyük bir çöküşün başladığını gazete arşivlerinden öğrenir. Sonra, tekrar bugüne dönerek bütün mal varlığını satarak elden çıkarır ve böylece haberini okuduğu çöküşü başlatmış olur. Piyasadaki hızlı ve ani düşüşte bütün zenginliğini kaybeden zaman makinesinin mucidi, açgözlülüğü yüzünden işadamını öldürür.

“Dominolar” adlı hikaye (Dominoes; Star Science Fiction Stories, 1953, C. M. Kornbluth), bir bilim kurgu eseri aslında, ama kriz döngüsünü çok açık vurguladığı için dikkat çekici.

İktisadi döngülerin düşüş mekaniği her zaman satış yönlü işlemiştir. Meseleye bir de tersten bakıldığında, krizlerin aslında varlıkların aşırı değerlenmesinden kaynaklandığı anlaşılır. Değerlenme için de her zaman, isteklerin satın alma gücü ile desteklenmesine ihtiyaç vardır. Ekonominin genelinde aşırı değerlenme, ısınma olmuşsa, bunun arkasında üretilenden (gelir) daha fazla finansal kaynak bulunmalıdır. Söz konusu fonları siz üretmemişseniz, başkasının tasarrufuna talip olursunuz.

Bu yüzyılın dinamiği işte bu noktada alışılmışın dışında çalışıyor. Bu kez, dışarıdan gelen kaynak da, gönderenin tasarrufu değil. Daha çok üretimden değil, hammadde fiyatların artışından kaynaklanan, servet artışları. Artan servet değerlerinin finansal kuruluşlarda değerlendirilmesiyle oluşan “suyunun suyu”. Kaynak Batı’dan geliyor doğru, ama zaten onların değil.

Dünya çapında, Merkez Bankalarının, hükümetlerin sermaye piyasalarındaki hareketlerle ilgili, faiz indirimleri ve diğer müdahaleci çözüm arayışları hep, ilk taşı atmaktan kaçınmak için usul usul atılan geri adımlar. İlk taşı atanın günahsız olması koşulu, pimi çekilmiş el bombasının düşmanlar arasında gidip gelmesi misali, tedbir alma ve uyarma misyonunda, piyasa aktörlerini hükümetlere ve Merkez Bankalarına, siyasi otoriteleri de bankalara, derecelendirme kuruluşlarına ve tüketiciye yönlendiriyor.

“Derman arardım derdime, derdim bana derman imiş”

Tam da kadim enflasyonla mücadelede geleneğimizin makus talihini yeneceğimizi düşünürken, elektrik, doğalgaz, akaryakıt fiyatlarındaki artışlar geldi. 1970’li yılların petrol buhranı ertesinde ısrarla artırılmayan petrol fiyatları, 80’lere yaklaşıldığında Türkiye’nin başına çorap örmüştü. Belki de o nedenle, global artışların Türkiye’deki fiyatlara yansımasını uzun vadede olumlu karşılamak gerekiyor.

Fiyat artışlarının bir başka yararı da, ısrarla sürdürülen yüksek büyüme arzusunu, bir başka deyişle “GSMH Fetişizmi”ni aşmaya yardımcı olabilmesi. Ekonominin bu denli ısınmasına izin verip, %4 enflasyon oranını hedeflemek, “ne yardan, ne serden geçmek” değil de nedir ki? Umudumuz, maliyet artışlarının ve uluslararası piyasalardaki negatif yönlü hareketlerin, şişen balonun kontrollü şekilde inmesine imkan vererek, siyaseten zor, iktisaden gerekli olan tercihlerin piyasa şartları yardımıyla oluşması.