Ekonomik krizler, iktisadi hayatın aktörleri bakımından nasıl fırsata dönüşebilir bir düşünelim.
O kadar çok yazıldı-çizildi ki… Çincede kriz anlamına gelen kelime aynı zamanda fırsat kavramının karşılığı olarak da kullanılıyormuş. Mutlaka duymuşsunuzdur.
Kriz “ekonomideki birikmiş çelişkilerin çözülmesi” olarak tanımlanırsa, belki fırsata dönüştürmek daha kolay olur. “Halının altına süpürülen tozlar” bir gün misafirin afacan çocuğu halıyı kaldırdığında ortaya çıkıverdiğinde, evde bir kriz yaşanır. Yer döşemesinin tozunu ayyuka çıkaran çocuğa nasıl kızılırsa, kriz tehdidini ortaya koyanlara da yan gözle bakılır.
Bu noktadan sonra akıllı girişimci ile diğeri arasındaki fark, uyarıya kulak asıp asmamakla ilgilidir.
Krizi fırsata dönüştürmek, varsa, uyarana kulak asmakla mümkün olur. Zaten girişimci bilgiyi takip eden, takip edemiyorsa takip edeni istihdam eden kişi olmalıdır. Ya uyaran yoksa?
Sermaye yapısına dikkat…
Dışa açılan ekonomi, içeride “halının altına süpürülen tozları” ortaya çıkarıveren yaramaz komşu çocuklarının sayısının artması demektir. Üretim, finansman, temin politikanızda yanlışlar yaptığınızda, sizin yerinize geçecek firma sayısının çoğalması, rekabetin artması söz konusudur.
Son aylarda ABD bir yana, ihracatımızın %50’sini gerçekleştirdiğimiz Euro Bölgesi’ndeki durgunluk, firmalarımızın çoğu için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Krizi fırsata dönüştürmek için, bir çok firmanın, yeni pazarlarda boy göstermeye ihtiyacı var. Ama bu girişimler gecikirse, bizim yerimize pazarı dolduracak rakip firmalar sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada sırasını bekliyor.
Küçük ve Orta Ölçekli şirketlerden oluşan bir ekonomi, artan rekabeti, ancak, geçici veya kalıcı ortaklıklar oluşturarak aşabilir. Bu boyutta firmaların rekabete uygun pazar araştırması, üretim politikası oluşturabilmeleri için önlerine çıkan sorunları aşması, sermaye yapılarına doğrudan bağlıdır.
Sermaye yapısı deyince, hem miktardan hem de içerikten söz ediyoruz. Ürün yapılarını, pazar hedeflerini değiştirmek ve geliştirmek için, sermaye tutarı önemli. Ama, firmaların çok ortaklı bir yapıya kavuşması, teknik bir konu olmaktan önce, işletmecilik kültürü ile ilgili görünüyor.
Türkiye’de yabancı sermaye olarak tabir edilen, gerek mali fonlar gerekse doğrudan yatırımcılar, kendileri açısından Batı pazarlarındaki durgunluğu fırsata çevirdiler. Fonlarını yüksek getiri sağlayan Türkiye pazarına getirerek finansal kazanç elde ettiler. Bir kısmı, sermaye ihtiyacı hisseden yerli kuruluşlara ortak oldular veya yeni tesislerin, yatırımların kapısını açtılar. Makro ekonomik veriler de, yabancı sermaye girişi ile Türkiye ekonomisinin büyümesi arasındaki ilişkiyi her dönemde doğruladı.
Krizi fırsata dönüştürme konusunda, yerli üreticinin kendi arasında oluşturmakta zorlandığı ekonomik merkezileşmeyi, yabancı sermaye sağlamış oldu. Şirket yapıları, sahiplikleri değişti. Yerli sermayenin gecikmeye başladığı kurumsallaşma girişimleri, yabancı kuruluşların yerli ortakları kontrol etmek amacıyla şart koştuğu, uluslararası mali ve idari standartlarla olgunlaştı.
Şimdilik borsaya kote olan, ciroları belirli seviyelerin üzerindeki kuruluşlar için geçerli bulunan sermaye değişikliklerinin bu yolla sağlanmasının önüne geçmek, orta boy şirketlerin kendi aralarındaki ortaklıkları güçlendirmeleri ile önlenebilir. “Fırsatı krize dönüştürmemek için…”