Kriz Felsefesi

 Kriz insanı sersemletir mi?

Krizle ilgili değerlendirmeler, artık güncel iktisadi istatistiklerin yorumlanması aşamasını çoktan geçti. Yorumlar, bundan sonra dünyayı ve Türkiye’yi nelerin beklediği noktasında yoğunlaştı. Bu analizler içerisinde en değerli olanlar, ekonomik yaşamın bugünkü haliyle yeni krizler üreteceğini öngörebilenler olmalı. Bu açıdan önce, daha düşük bir denge düzeyinde oluşacağı anlaşılan talep-arz eşitliğinin hangi dinamiklerden beslendiğine bir göz atalım. Ardından, temel sorunların çözümü ile ilgili görüşlere değinelim.

Ekonominin şekil faydası üreten alanı ile ürünlerin istenen yer ve kişilere talep edilen zamanda ulaşmasını sağlayan alanı arasındaki denge, dönüşümsel üretim (hammaddenin çıkarılması ve ürüne dönüştürülmesi) aleyhine, mülkiyet, yer ve zaman faydası yaratan işlemsel ve zımni işler lehine bozulmuştur (McKinsey’den aktaran A. Kırım). Bugün, imalat sanayinin içinde bulunduğu durum, üretilen katma değer ile üretim dışındaki alandan gelerek faktör fiyatlarına (maliyet) eklenen dışsal maliyetlerden kaynaklanmaktadır. İmalat üzerindeki maliyet yükü içerisinde önemlice yer tutan faktörlerin fiyatları, vergi, çevresel faktörler, finansal maliyetler üzerindeki risk primleri gibi, kontrol dışı ve rekabete kapalı alanlardan gelmektedir.

Ekonomik yapının büyük bir yeni dalga yaratması için gereken yenilikler, ürünler üzerinde devam etmekte, ancak girdiler üzerinde niteliksel bir yenilik meydana gelmemektedir. Mal ve hizmetlerin yenileşmesine karşın, hammadde ve girdilerde paralel hızda bir yenileşme söz konusu değildir.

Dağıtım, satış, finansman, tüketim, haberleşme (yer, zaman ve mülkiyet faydası) alanlarında meydana gelen değişiklikler, zımni gelir kaynaklarını artırmıştır. Hammadde ve imalat kanalındaki gelir artışı aritmetik, diğer alanlardaki gelir artışı geometrik niteliktedir. Ekonominin talep yetersizliği dönemlerinde bu denli büyük gelir kayıpları yaşanmasının sebebi, gelir kaybının da benzer geometrik niteliğinden kaynaklanmaktadır.

Finansal araç ve aracıların fiziki varlık olarak tedavül ihtiyacı kalmadığından, türev ürünlerin fiyatlanmasında herhangi bir reel sınırla karşı karşıya kalınması söz konusu olmamaktadır. Tüm dünyada, fiziki karşılık zorunluluğu bulunmayışı, para arzını ve para değerlerinin uzun dönemli kayıplarını ortaya çıkarmıştır. Ülke paralarının fiziki ürün karşılığı bakımından reel değerinin azalmasına karşın, konvertibl para birimi sayısının artmasından dolayı, değeri düşen para birimlerinin birbirlerine oranı pek fazla değişmemektedir. Bu nedenle, kur politikaları etkisiz kalmaktadır. Kur değerleri, değer ölçme birimi niteliğinden ayrıldıkça, emtia değerleri kurun yerine geçen spekülatif hareketlenmelere açık hale gelmektedir.

Kurun yerine ikame edilen faiz politikaları da benzer şekilde sürekli indirimlerle etkinliğini yitirmeye açık bir enstrüman olarak kalma eğilimindedir. Emtialaşan hammadde değerinin dalgalanması, üretim yapısında ihtiyaç duyulan öngörülebilirliği neredeyse ortadan kaldırmaktadır. Ekonomilerin, sanayicisiyle, tüketicisiyle ‘hesap ünitesi’ sorunu bulunmaktadır.

Diğer bir sorun, mevcut ekonomik süreçlerin, gezegenin üretim ve tüketim sahası olarak varlığını tehdit etmesidir. Üretim süreçlerinin karmaşıklaşması, bu karmaşıklığın organize edilmesi için harcanan ekonomik kaynağın, üretim değerinin üzerinde bir noktaya gelmesine yol açmaktadır. İktisadi kaynakların dönüştürülmesi süreci, ürünlerin tüketimi için gereken boş zaman, sağlıklı fiziki yapı, temiz hava gibi bugüne dek maliyetsiz (serbest mal) olarak tanımlanan unsurları, kıtlık değeri olan iktisadi unsurlar haline getirmektedir.

Yukarıda ana hatları belirtilen sorunların çözümü için temelde iki konunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Öncelikle, milli para ve uluslararası rezerv para ihracının, değer ölçüsü birimi olabilecek şekilde, arzı kısıtlı iktisadi unsurlara bağlanması zorunludur. Buna bağlı olarak, finansal araç ve aracılar üzerinde, kullanıcıların hak ve menfaatlerini koruyan, uluslararası standartlarda ciddi bir regülasyon mekanizması oluşturulmalıdır.

Son olarak ivedilikle algılanması gereken, fosil yakıtların bugünkü yaşam tarzının devam edebileceği yeterlilik, kalite ve maliyette olmadığı gerçeğidir. Alternatif enerji kaynakları konusunda, küçük bütçeli firma araştırmalarından medet umulması beklenmemeli, büyük ve uluslararası bütçelerin sonuç vermesi sağlanmalıdır.

(Manisa Organize Sanayi Bölgesi Sanayicileri Dergisi, Ocak-Şubat 2009)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir